Yine yeniden Latif’in doğum günü şerefine yollara düştük. Lakin bu sefer başka türlü bir seyahat bizi bekliyordu. Dalışla profesyonel olarak ilgilendiğimizi daha önceki seyahatlerimizde bahsetmişimdir. Brövelerimizi Adana’daki dalış okulumuz Free Life’dan almıştık. Free Life Dalış Okul’u her yıl bir kaç kez mutlaka yurtdışına dalış turu düzenler. Biz bir türlü tarihleri denkleştirip onlara dahil olamamıştık. Aylar önceden Malezya –Sıpadan programlarını görünce dedik tamam bu sefer yıllık izinlerden feragat edip bu tura katılalım. Kıbrıs’ta katıldığımız bir günlük turu saymazsak bizim resmi olarak ilk grup seyahatimiz oldu. Açıkçası çok tedirgindik çünkü bizim kontrolümüzden olmayan bir programa dahil olmak ama Sevgili Hocamız Özgür’e güvenmiş olmanın verdiği bir nebze rahatlıkla karar verip ayarlamaları yaptık. Biz Hindistan’dan onlar Türkiye’den yola çıktık Kuala Lumpur’da buluşup yola devam ettik.
Program şu şekildeydi: bir gece Kuala Lumpur, yedi gece Sıpadan bölgesinde konaklama olacaktı. Ahmedabad-Mumbai-Kuala Lumpur- Tawau‘ya uçakla daha sonra 1 saat karayolu, bir saat de deniz yolu ile (hızlı motor) yolculuk yaptıktan sonra 6 muhteşem gece geçirdiğimiz Sıpadan bölgesinde olan Mabul adasının yakınlarındaki Sıpandan Kapalai Diving Resort’a ulaşabilecektik. Biz yola Ahmedabad’dan çıktık önce Mumbai ordan Kuala Lumpur’a gittik. Yolda Zülce bir keyif bir keyif şarkılar türküler.
Yolları, havalimanlarını ve otel odalarını bu kadar seven başka bir çocuk yoktur sanırım. Dünyası değişiyor pür neşe oluyor. Mumbai’de iki uçuş arasında 10 saat gibi zaman vardı. Havalimanına yakın bir otel ayarlamıştık valizleri oraya bırakıp Hard Rock Cafe’ye yemeğe gittik sonra dönüp biraz dinlenip Malezya yollarına düştük.
Mumbai-Kuala Lumpur arası 5 saat. Vize uygulaması yok. Konaklama havalimanından itibaren grup programına dahil biz onlardan 6 saat falan önce varmamıza rağmen uçaktan çıkar çıkmaz bizi bir görevli karşıladı. Otel havalimanında olduğu için kapıya kadar gelebiliyorlarmış. Hemen elemanın öncelikleri ile gümrükten falan geçip valizimizi aldık ve bizi otele götürecek ring arabasını bekledik.Araba dediysem bildiğin golf arabasıydı ☺ Otelimiz Sama- Sama Airport Hotel, havalimanı ile aynı bina içindeler. Valizleri atıp zaman kaybetmeden şehre indik. Şehre iniş havalimanından kişi başı 50TL tek yön. Hiç bu kadar pahalı olacağını düşünmemiştik. Bir kahveci bulup bir şeyler atıştırdık ve sonra Bad Cave ‘i görmek için yola düştük ama sanırım 30 dk bir oraya bir buraya gittik durduk ama Bad Cave’e giden trenleri bulamadık ne bir tabela nede yardımcı olan bir eleman yoktu en son sinirlenip vazgeçtik.
Kuala Lumpurda sağın Avm solun Avm resmen Petronas Kulalerini görelim dedik oraya gittik ki sicim gibi yağmur yağıyor bir saniye durmadan. İçerisi insan yığını derken böyle olmayacak eziyet çekiyor sinir sahibi oluyoruz trene zaten kızmışız bir taksi ayarlayıp önce Sevgilimin koleksiyonunu tamamlamak için Hard Rock Cafe’ye uğradık. Yağmur hala sicim gibi yağıyordu 1 metre ötesi görünmüyordu resmen.
Dönüşte otel 130TL falan yazdı rahat rahat gelmenin farkı 20 TL oldu. O kadar . ilk kez bir şehir de bizi sevmedi resmen hiç mi işimiz rast gitmez.
Otele döndüğümüzde bizim ekip gelmiş giriş yapıyordu. Onlarla tanışıp sabah görüşmek üzere ayrıldık. Akşam yemek için hiç zorlamadan otelin açık büfesinde takıldık.
Sabah hareket 6, uçak 7’de kahvaltı için 15dk vardı. Tur lideri valiz etiketlerini bastırmıştı ama Zülce’nin uçuş kartını basamamışlardı. Biz biraz daha erken hareket edip o sorunu çözmeye gittik. Sabah Zülce ile karşılaşan arkadaşların yüzünde hem memnuniyet hem memnuniyetsizlik vardı çaktırmadan. Haklılardı bir bebekle o kadar yol nasıl çekilecekti. Ne kadar çaktırmamaya çalışsalar da yüzler bangır bangır bağırıyordu bu çocuğun ne işi var!! Derken uçak kalktı Zülce aynen uyudu.
Malezya’da her havalimanında pasaport kontrolden geçtik. Sonra valizleri alıp bizi bekleyen arabalara binip 1 saatte karada yolculuk yaptık. sonra liman gibi bir yere gelip oradan da hızlı motorlara binip 45 dakika 1 saat kadar deniz yolculuğu yaptık. Aklımda hiç bu kadar gideceğimiz yoktu gittikçe gidiyoruz hadi hayırlısı deyip duruyorum içimden.
Malezya’da her havalimanında pasaport kontrolden geçtik. Sonra valizleri alıp bizi bekleyen arabalara binip 1 saatte karada yolculuk yaptık. sonra liman gibi bir yere gelip oradan da hızlı motorlara binip 45 dakika 1 saat kadar deniz yolculuğu yaptık. Aklımda hiç bu kadar gideceğimiz yoktu gittikçe gidiyoruz hadi hayırlısı deyip duruyorum içinden.
Karşılama ekibi bizi alıp hemen yemekhanede ayrılan masalarda brifing verdi. Orda Zülce’yi görenler hiç sesi çıkmadı ne uyumlu çocukmuş deyip sessizce beyaz bayrakları salladılar. Yemekhaneye ayakkabı ile girilmiyordu. Günde 4 tekne dalışı, 2 gün Sıpadan adasına dalış ve sınırsız gece ve kıyı dalışı hakkımız olduğunu dalış listelerinin nasıl hazırlanacağını, ne vakitler yemek ve aperatif saatleri olduğundan ve bir takım otel kurallarından bahsettiler. Sonra ekipmanları girişte belirledikleri odada onlara teslim edip herkes odalarına yöneldi.
İlk gün kıyıdan pratik dalışı yapıldı. Kıyı dalışlarını kendi seçtiğiniz eşinizle yapabiliyorsunuz. İllaki oranın rehber dalıcılarına ihtiyacınız yok çünkü şahane bir reef hazırlamışlar iplerle yönler belirlenmiş, girmeden krokiden nasıl yönlenmeniz gerektiğini çalışabiliyorsunuz. Böylece aşağıda kaybolmak mümkün olmuyor.
Ertesi günler tekne ile diğer dalış noktalarına gidildi. Zülce ne oldu peki? Öncelikle bu bir doğum günü hediyesi olduğu için ağırlıklı dalışlar Latif’teydi. Önce o gidiyor dönüp Zülce’yi devralıyordu. Sonra ben gidiyordum. Onlar dalıştayken bizde kahvaltı yapıyor, yemek yiyor, yüzüyor, geziyor bulabildiğimiz her şeyi oyuna çeviriyorduk.
Bir akşam üstü çıkan kumlarla oynamaya gittik ama hemen çalışanlar koşup o bölgede zehirli vatoz ve bolca deniz kestanesi olduğunu ve güvenli olmadığını söylediler. Akşam üzeri çıkan kumların dışında yapay bir kum alanda vardı ama o kadara uzaktı ki kaldığımız yere koca hafta boyunca iki yada üç kere gitmişizdir. Oteldeki tek sorun yemekti. Müşteriler ağırlıklı Çinli oldukları için (bu bence inanılır gibi değildi çünkü ne dalış yapıyorlar ne yüzüyorlardı. Sadece fotoğraf çektiriyorlar arada bir şnorkel yapıyorlardı. Bunun için o kadar yol gelmelerini aklım almadı bir türlü) biraz geç gidince yemekler bitiyor çok az şey kalıyordu. Ve daha büyük problem Çin mutfağı ağırlıklı olması diğer misafirler için büyük talihsizlik. Herkes Çin mutfağını kolay kabul edemiyor. Bize göre mesela yemekler gayet güzelken ekip arkadaşlarımız ilk günler resmen aç kaldı. İlk iki gün yaşanan bu yemek kaosu üçüncü gün çözüldü Türkler için bazı yemekler sossuz olarak pişirildi. Meyve konusunu da garsonlar biz dile getirmeden kendileri çözdü. Masaya özel tabaklar gelmeye başladı yoksa bizlere meyve falan kalmıyordu. Yeme içme dediğim gibi bizim açımızdan hiç sorun olmadı hatta ben durumdan gayet memnundum genel olarak gayet lezizdi her şey.
Bu tatilde yaşadığımız tek sorun Sıpadan adasına gidiş oldu. Adaya gidiş saat sabah 5’te idi. Dönüş öğlen 3. Kahvaltı ve öğlen yemeği orda yendi. Sıpadan’a tekne şartları müsait olmazsa gitmeyeceğim konusunda Latif ile hem fikirdik. Ama dalışlar tekneden değil karadan yapıldığı için gidebileceğimi konuştuk. Birine benim diğerine Latif’in gitmeside olmazdı Latif o kadar saat Zülce’yi idare edemezdi. O zaman daha 14 aylıktı emdiği için beni arıyordu. Biz Zülce’yi götürme planları yaparken tur lideri Aydın Bey ısrar kıyamet adaya dalıcı olmayan kimsenin giremediğini önceden isim bildirildiğini söyledi durdu. Biz de tamam deyip önce üstelemedik. İlk Sıpadan dalışına gittiklerinde eşim ve diğer arkadaşlar adada başka küçük çocuk olduğunu görmüşlerdi. Bir sonraki Sıpadan Dalışı için bunu söylediğimizde bize yine bunun mümkün olmadığını onların nasıl gittiğini bilmediğini benim için şöyle bir güzellik yapabileceğini ilk ekiple değil de kahvaltıyı götürüp getiren ekiple gidip 2 dalış yapabileceğimden bahsetti. Ben de tanımadığım bir ekiple tek başıma gitmek istemedim. İkinci Sıpadan dalışına gittiklerinde otel resepsiyon görevlileri Sıpadan’a neden gitmediğimizi sordu. Ben de durumu anlatınca daha geçen gün yine 1 yaşında bebeği olan bir Amerikalı ailenin gittiğini söyleyince çok bozuldum. Sonra Aydın Bey’le konuşunca bu sefer Sıpadan adasının koruma bölgesi olduğu için üzerinde aynı zamanda askerler var dalıcılar sadece bir bölgede duruyorlar dedi yolda ya da orda oluşacak acil durumda geri dönüş yapamayacağı için risk almak istemediğini bu yüzden zorlama iş yapmak istemediğinden bahsetti. Evet haklı bir savunma ama bunu bana en başından bu şekilde söylese benim için hiçbir sorun olmazdı. Anlayış gösterirdim. Ama nedense küçücük bir çocuğun varlığı 20 kişilik grupta yaş ortalaması hayli yüksek olan kesimi çok rahatsız etti gelip gidip şakayla karışık çocuk olmaması gerektiğini acil durumlarda büyük sorun olduğunu göktaşı düşüp, dünyanın yok olmasına kadar olabilecek tüm felaketleri saydılar. Ah be amcacım amca diyorum saygımdan yoksa dedemle yaşıtlardı sende aynı riskleri taşıyorsun bir çocukla ama ben sana bu ne cesaret demiyorum. Velhasıl Zülce’den alacak listeme Sıpadan da eklendi.
Sıpadan konusunda tek üzüldüğüm şey Jack Fish sürüsünü görememiş olmamdı. Genelde oralarda takılıyorlarmış ama şanslı kadınım vesselam son dalışta öyle bir şey oldu ki Jack Fish sürüsünü Mabul Island noktasında bir önceki dalışta görmüşler dalış ekip arkadaşlarım benim görmediğimi bildikleri için hepsi oraya yeniden gitmeyi istediler. Suya atlayıp gezip dolaştıktan sonra tam umudumu kesmiştim ki önümde koskoca kara bir gölge belirdi. Kalbim yerinden çıkacaktı ordalardı inanılır gibi değil binlerce balık. Görüşün bulanık olmasına rağmen mükemmel bir deneyimdi. Sevgilim ben göremedim diye çok üzülüyordu için için bu durumu duyunca o da çok sevindi. Bunlar dışında dalışlar çok keyifliydi. Dünyanın bu tarafında sualtı canlılığı müthiş keşke bizim sularımızda da olsa. Benim favorilerim anemonlarla oynaşan palyaço balıkları ve mercanların üzerindeki minicik ama rengarenk envai çeşit canlılar oluyor hep. Gece dalışı sırasında gördüğümüz dev orfozlarda fena değildi. Nankörlüğünde böylesi Türkiye’de küçücük bir Aslan Balığına, Deniz Tavşanına heyecanlananlar sanki bizler değil gibi Mürenlere, Vatozlara ve diğer okyanus balıklarının çoğuna çupra muamelesi yapıp her seferinde daha farklısının peşine düşüyorduk. Ekibimiz çok keyifliydi, çok eğlendik ama şüphesiz en çok eğlenen Zülce oldu akşama kadar otel görevlileri ve Çinli çocuklarla çığlık çığlığa oyunlar oynadı. Dalışlarda bizi uğurladı Canım Kızım.
Son akşam dalışlar bitince rakı sofrası kuruldu. Sevgili Aysun ve Serhat Free Shoptan rakı ve votka almışlardı. Kimin zulasında ne varsa döküldü o gece. Son gün öğlen son dalış yapılmadı. Kaldığımız bölgeye en yakın kara parçası olan Mabul Adası’na gittik. İlk baktığınızda inanılmaz bir sefalet kucaklıyor gelenleri. Hindistan’da yaşamanın verdiği tecrübe ve artık 5 senemizi Asya’da geçirmenin sağladığı birikimle gördük ki aslında görüldüğü gibi bir sefalet yok ortada öyleymiş havası veriliyor bu tamamen bir tercih aslında. Hindistan’da sokakta yaşayanların %70’i kendi tercihleri olduğu için sokaklardalar, devletin onlara kalmak için tahsis ettiği evleri ya kabul etmiyor yada alıp kiraya verip tekrar sokaklara dönüyorlar. Mabul’da da çocuklar gezmeye gelen misafirlerin yakasına paşasına dolanıp kaptıkları parayı gözünüzün önünde az ilerde kumar oynayan annesinin babasının bahisine koyuyor. Üstleri başları da dikkatli bakıldığında sefil değildi marketlerinde bebek bezleri baş köşede duruyordu. Ama bizim dışımızdaki çoğu kişi gözleri dola dola gezdi adayı.
Kapalai’de kalırken bir gece kıyamet koptu sanırım, fırtına, yağmur insan korkuyormuş gerçekten kapılar çarpıyor falan rüzgar sesi ürkütüyor. Bir de etrafta hiç kara parçası olmaması fikri heyecanı doruklara çıkartıyordu. Tüm bunların dışında gerçek anlamda çok eğlendik. Çok keyif aldık. Zülce için bir survivor videosu hazırladık İnstagram hesabımda yayınlamıştım. Burada henüz video işlerine girişmedim. Otel çalışanları çok iyi, çok sıcak kanlılardı, dalış liderleri çok eğlenceli ve çok başarılı arkadaşlardı. Free Life Dalış ailesi ve Özgür Kocamaz her zaman ki gibi çok başarılıydı. Exit tur Aydın Bey daha açık sözlü olsa çok daha güzel olurdu. Tüm bunlar ile dolu dolu bir 7 gün geçirdiğimiz Sıpadan Kapalai Dive Resort’teki günlerimiz anılarda keyifle hatırlanacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder