1 Temmuz 2013 Pazartesi

Güney Kore-Seul


Güney Kore

Son zamanlarda yaşadığım en keyifli seyahat demek sanırım haksızlık olmaz. Son derece kibar ve nazik bir toplumun yaşadığı, tertemiz sokakların olduğu, düzenli şehir planlaması ve gelişmiş metro ağı Seul’u baş tacı yapıyor. Seul’de kaybolmak nerdeyse imkânsız denilebilecek kadar az.Levhalar ve bilgilendirme panoları son derece açıklayıcı ve yaygın. Tourist information’lar da bir o kadar yardımcı. Korece bilmemek asla sorun olmuyor, çünkü gittiğiniz mekânlarda azıcıkta olsa İngilizce bilen biri varsa hemen yardım için çağırıyorlar ve sizde stresten kurtuluyorsunuz. Sokaklarda, havalimanlarında, metroda Korece, İngilizce, Çince ve Japonca levhalar mevcut.  Çekik gözlü olmamanıza rağmen sizi bakışları ile rahatsız etmiyorlar. Eğer gittiğiniz bir yerde sıra olması gerekiyorsa insanlar ip gibi dizilmeye başlıyor. Hemen herkesin birbirine karşı saygısı var. En dikkatimi çeken nokta ise metro ne kadar kalabalık olursa olsun yaşlılar, hamileler, engelliler için ayrılan koltuklara asla kimse oturmuyor. Fast food restoranlarda tepsinizi kaldırmak, belirtilen şekilde çöplerinizi ayırıp atmanızda toplumsal gereklilikler arasında.  





Seul’a Gidiş

Biz Çin’de yaşadığımız ve lokasyon olarak Kore’ye en yakın bölgede olduğumuzdan dolayı Airchina ile Qingdao’ dan Kore’ye 70 dk. gibi bir sürede ulaştık. İstanbul’dan gelecek olanlar için ise bu süre  10 saatlik bir yolculuk olacaktır.  Varış noktanız Seoul Incheon International Airport. Uçakların iniş yaptığı pistten valizlerinizi teslim alacağınız kısma kadar havalimanının içinde yer alan metro sistemi ile geçiyorsunuz. Tedirgin olacak hiçbir durum yok, çünkü daha önce belirtiğim gibi levhalar sizi çok kolay yönlendiriyor. Kore hükümetinin Türk Vatandaşlarına vize uygulaması yoktur. Bu yüzden sadece pasaportunuzun olması yeterli. Hiçbir sorun olmadan ülkeye girebiliyor,  30 gün kalabiliyorsunuz. Seoul Incheon International Airport’ta ülkeye girerken Duty Free yok, sadece çıkışta var. Girişte sadece exchange büroları mevcut. Havalimanından şehir merkezine metro veya isteyenler için otobüs seferleri mevcut. Sadece havalimanın ayrılmadan sağda solda bulunan broşür stantlarından İngilizce metro haritası almayı unutmayın (ücretsizdir), diğer türlü bulmanız biraz zor olabilir. Metro biletlerini istasyon girişlerinden kolayca temin edebilirsiniz, biletler depozitolu, istasyon çıkışalarında depozito makinalarından paranızı geri alıyorsunuz. Gelelim konaklama kısmına biz PJ HOTEL’de kaldık ve otelin web sitesinde nasıl kolaylıkla ulaşabileceğimize dair krokiler mevcuttu ve bu sayede otelimizi elimizle koymuş gibi bulduk. PJ HOTEL http://eng.hotelpj.co.kr/şiddetle tavsiye edebileceğim bir otel Agoda.com’da otel bilgileri mevcut.  Biz tüm seyahatlerimizde rezervasyonlarımızı  Agoda.com’ dan yapıyoruz ve hiç sorun yaşamadık.  PJ HOTEL 4 yıldız klasmanındaki otellerden son derece temiz, güvenlikli, ferah odalara sahip. Teknoloji harikası kumandalı klozetleri ile (Kore’nin en başarılı ürünü diye düşünmekteyim )


lokasyon olarak son derece merkezi bir bölgede olması en dikkat çekici yanıydı. Ayrıca metro istasyonuna 5 dk. mesafede. Eğer yürümek istemezseniz otelin shuttle bus’ları mevcut, sizi metroya kadar bırakıyor ardından bölgenin en merkezi noktalarına servis yapıyorlar. Bence bu, PJ Hotel’in en kıymetli hizmetiydi.   1 ay öncesinden otel rezervasyonumuzu yaptığımız için gecelik 80 dolara konakladık.












Seul’de 1. Gün

Otelimiz Myeong-dong caddesine çok yakın olduğu için eşyalarımızı bırakıp direk kendimizi caddeye attık. Eğer konaklayacağınız bölge daha uzak bir yerde ise metro ile  line 4 exit 6 sizi caddeye çıkaracaktır. Dönem yaz olduğu için buz gibi ve taze(Çin’de soğuk bir şey bulmanız çok zor) limonata ve şeker kamışını o sokakta bulmak bizim için çok önemliydi.



Myeong-dong, kalabalıkta alış veriş yapabilme ruhuna ve sabrına sahip olanlar için doğru yer. Fiyatlar İstanbul’dan farklı değil. Çok fazla kozmetikçiyi de burada bulmanız mümkün.  Myeong-dong ‘da biraz dolaştıktan sonra daha önceden planladığımız gibi NANTA Tiyatrosunu bulup, hazırladıkları o muhteşem ritim şovu için biletlerimizi aldık. Eğer Kore’ye kadar gitmişseniz bence mutlaka fırsat yaratıp NANTA’yı izlemelisiniz. Biletler 60 ile 105 TL arasında değişiyor. Biz, en yüksek fiyattan aldık belki fark ediyordur diye ama 60 TL’lik kısımlardan da çok rahatlıkla izlenebilir. İlk günün emin olamaması nedeni ile yemek olayını Burger King’de çözdük. Kahve içmek için de yerel kafelerine girdik korkunç deneyimler değildi tercih edilebilir.



Seul'de 2. Gün

Seyahat programımıza göre en geç  8,30’da otelden ayrılmış olmamız gerekirken bizim saatlerimiz Çin saatinde kaldığı için 9’da uyanıp 9,30’da ancak otelden ayrılabildik. Fakat gün sonunda gördük ki saatlerimiz bize güzellik yapmış, her şeyi çok rahat yetiştirebildik. Kahvaltı için otelin yakınlarında bulunan Starbucks’ ı tercih ettik ve çok da memnun kaldık. Son derece leziz sandviçleri ile gönlümüzü fethetti. Kahvaltıdan sonra ilk durağımız Bukchong Hanok Village idi. Bulunduğunuz yerden metroya atlayıp Anguk Station (Seoul Subway Line 3), Exit 2’den çıkmanız yeterli. İstasyon çıkışında isterseniz Tourist Information’lardan detaylı bilgi ve bölge haritası edinebilirsiniz. Bukchong Hanok Village, geleneksel Kore evlerinin bulunduğu bir mahalle. Burada, aşağı yukarı yürümek, dar sokaklardan geçmek gayet keyif verici. İsterseniz, burada bulunan evlerin bazıları butik otellere çevrilmiş durumda, konaklamanızı burada da gerçekleştirebilirsiniz


  Bukchong Hanok Village’dan sonraki durağımız Changdeokgung Palace ‘dı, bulunduğumuz yere 100 metre kadar mesafede. Caddenin üzerinde bulunan yön levhaları kolayca bulmanız konusunda son derece yardımcı. Sarayın bahçesindeki Ticket Office’lerden biletleri temin ediyorsunuz.

 Bu sarayı diğerlerinden ayıran iki özellik var:  Sadece Kraliyet ailesine ait Gizli Bahçe- The Secret Garden  ve bahçenin içinde yer alan Bullomun  Gate- Gençlik Kapısı. Rivayete göre bu kapının altından geçenler yaşlılıktan uzaklaşır ve daima genç kalır. Hadi bakalım deyip daldım kapının ardından .
  

Sarayın bu bölümü için ekstre bilet almanız ve belirlenen tur saatlerinde girmeniz gerekmektedir. Ben parasını öder kafama göre gezerim imkânı yok maalesef ki başta biz de biraz kızmış olsak da turla bahçeyi gezmek en mantıklısı. 



Biletlerimizi aldıktan sonra ilk turun 13,30’da olduğunu öğrendiğimizde saat 11,30’du ve biz de bu arada boş durmayıp yine bu civarda olan Jogyesa Temple’ı gezmeye ve Insadong’da biraz alışveriş yapmaya karar verdik.



 Jogyesa Temple aktif olarak kullanılan bir Budist Tapınağı. Hatta bizim gittiğimiz saatte Bay-Bayan 2 Budist Rahip tapınakta konuşma yapıyorlardı. Maalesef İngilizce olmadığı için hiçbir şey anlamadık.  Jongyesa Temple ve Insadong’a gidebilmek için Anguk Station’a doğru ilerlemeniz yeterli, harita üzerinden çok kolay bulacaksınız.







 Insadong hediyelik eşya alışverişi konusunda çok başarılı bir sokak, kendiniz için birçok Kore tarzı aksesuar bulabilmeniz mümkün.






 Sabah kahvaltısını güçlü yapmanın etkisi ile 13.30’daki tura yetiştik. Turdan önce saray turu yaptık ve turun toplanacağı yere doğru yöneldik. Gizli Bahçe gerçekten görülmesi gereken bir yer. Koca bir şehrin göbeğinde hala varlığını sürdüren bir ormanın olduğunu bilmek, içinde yürümek gayet keyif verici. Bahçenin içerisinde dönemin Kralının konaklama alanlarını ve ailesinin yaşadığı evleri görmeniz mümkün.



Nilüfer havuzları ve yerden ısıtma sisteminin o dönemlerde nasıl bulunduğuna şahitlik edeceksiniz.





Bahçeyi eğlenceli kılan bir diğer yer ise Bullomun Gençlik kapısı. Turda bulunan orta yaş üstü konukların defalarca geçerek hayata tutunma çabaları son derece eğlenceli.  Bahçenin çıkışında 700 yıllık bir ağaçla da karşılaşacaksınız.



Saray ziyareti sonunda açlık had safhaya ulaştığı için kendimizi Bukchong Banok’ da bulunan geleneksel Kore mutfağına bıraktık. Soğuk kore çorbası ve kuzu eti konseptli bir yemek tercih ettik ve yanına Soju (Geleneksel Kore İçkisi) söyledik. Yemekler çok lezzetliydi ama Soju alışık olduğumuz bir tat değil, maksat denemiş olmaktı. Sözün özü denedik, beğenmedik. 



Yemek sonrası hiç hızımızı bozmadan kendimizi Gyeongbokgung Palace’a yöneltik. Biraz yorgunluk hissetmeye başladığımız için Angok station’dan metroya atlayıp 1 durak sonraki Gyeongbokgung  station’da indik. Bu durak sizi hemen Sarayın kapısına çıkarıyor. Saray ziyareti öncesi National Museum of Korea’ ya  mutlaka uğramalısınız (ücretsiz).



 Müzeyi gezdikten sonra Ticket Office’lere yönelip biletlerimizi aldık ve Saray ziyaretine başladık. Uzak Doğu’daki hemen hemen bütün saraylar birbirinin aynısı. Sarayın içeresinde yer alan National Folk Museum(ücretsiz)  ziyaretinizi daha da renklendiriyor.


Yorgunluk belirtileri iyice artınca müzenin içindeki kafede yarımsaat mola verip Gwanghwamun Meydanı’na çıktık (sarayın tam karşısı). Bu meydanda Kore dilini Çince’den arındırarak özgünleştiren  Kral Sajong anıtı ve Kore'nin geçmişindeki önemli olayların yazıldığı küçük bir nehir var.







. Buradaki en eğlenceli kısımsa meydanda bulunan fıskiyeler. Birçok aile çocuklarını burada eğlenmesi için getiriyor, adeta bir havuz keyfi yaşatıyorlar. Ben de fırsattan istifade ayaklarımın yorgunluğunu bu sularda atıverdim






Günün listedeki son aktivitesi Cheonggyecheon Streame gitmek ve burada zaman geçirmekti.


Yalnız burada beklediğimiz performansı bulamadık. Bir akşamı orda geçirmenin yazık olacağı kanaatine varıp, atlayıp Itaewon mahallesine doğru yol aldık (Itaewon Station / Noksapyeong Station / Hangangjin Station (Seoul Subway Line 6). Itaewon’un özelliği daha önceleri burada bir Amerikan Üssü bulunmasından dolayı daha çok batı tarzı yaşamın hakim olduğu bir semt. Fakat günümüzde tamamen uluslararası bir boyut kazanmıştır. 



Dünyanın birçok yerinden Kore‘ye gelmiş ziyaretçileri görmek; Türk,  Hint, Çin, Meksikalı, Afrikalı, Moğol, Pakistanlı, İtalyan, Fransız… mutfaklarını deneme şansınız var. Çin’de yaşamanın verdiği gazla ilk gördüğümüz Türk restaurantı, KERVAN KEBAP aklımızı çelmiş ve hemen girmiştik. Bu zamana kadar yurtdışında 3 restaurantta Türk yemekleri yedik.

1.       Pekin; Turkish Mum, sahibi Çinli bir bayan Türkiye’de ve Orta Doğu’da aşçılık eğitimi almış. Türkiye‘de yemek yediğimiz birçok restauranttan daha lezzetli kebaplar ve mezeler sundu, rakı da cabası oldu.
2.       Qingdao; İstanbul Fast Food, burada, Hakkari-Yüksekovalı Kurtuluş isminde bir arkadaşımızın mekanıydı. Burası restauranttan daha çok bir alışveriş merkezinde fast food’çuydu ama son derece lezzetliydi yemekler. Hatta Çin mutfağından uzak duran tüm yabancı konukları ağırlıyordu.
3.       Güney Kore-Seul; Kervan Kebap, neredeyse tüm personel Türk olmasına rağmen bu zamana kadar yediğim en kötü yemeklerdi. Personel bir o kadar suratsız, tüm bunların yanında fiyatlar da normalin üzerindeydi. Gittiğimize çok pişman olup ertesi gün gitmeyi planladığımız PASHA Kebabı da listeden çıkarmamıza sebep oldu.


Yemekte yaşadığımız hezeyanı köşe başında gördüğümüz balkonlu pub’ta örtbas etmeye çalıştık. İlk defa orada Kore birası Cass denemesi yaptık Efes severler için son derece hafif. Ve günün yorgunluğunu sırtlanarak son derece konforlu otelimize geri döndük.


 Seul’de 3.GÜN

Hep müze-saray gezmek insanı bir süre sonra sıkabileceğinden 3.günümüzü biraz keyif gününe çevirdik. Sabah yine 9,30’da otelden ayrılıp Starbucks’ın yolunu tutup enfes sandviçlerle, ki onları maalesef Çin’de bulamıyoruz,  kahvaltımızı yaptık. İlk durağımız Coex alışveriş merkezinin karşısındaki Bongeunsa Temple (Samseong Station (Seoul Subway Line 2), Exit 6.  200 metre kadar yürüyüp daha sonra sola dönmeniz gerekiyor ki yolda tabelaları göreceksiniz yine. 




Bu Tapınak, Kore’nin en büyük tapınağı olma unvanına sahip. Mimarı yapısı ziyaret edilmesi gerekliliğini arz ediyor. Ayrıca gittiğinizde sükûnet içerisinde dua eden insanlarla karşılaşacaksınız. Benim izlenimlerim, oldukça etkileyici olmasıydı. 







Tapınağın hemen karşı caddesinde Coex Mall yer alıyor. Hemen caddenin karşısna geçip, alt kata inip, levhaları takıp etmenizi ve Mall’un içersindeki  Coex Akvaryumu ziyaret etmenizi tavsiye ederim.


Akvaryumda hemen hemen aklınıza gelecek bütün balık çeşitleri mevcut; denizanası, ahtapot, dev yengeçler, dragon denizatı, piranalar, köpek balıkları, vatozlar, ayrıyeten burayı bizim için cazip kılan penguenler, susamurları, denizaslanı, kunduz, dev kaplumbağalar oldu. Akvaryumda gayet keyifli zaman geçirdik. Giriş ücreti 15000-20000 Won arasında.





 Gezi sonrası açlık hissi alıp başını gitmeden alt katlardaki restaurantlara gittik, ismini hatırlamıyorum. Ama Avusturalyavari ızgara yapan bir restauranttı ve her yerde kanguru figürleri mevcuttu. Menü üzerinde araştırmalar bittikten sonra ızgara salata ve bir steak söyledik. Muhteşem değil ama gayet lezizdi. Yemek öncesi gelen kahverengi ekmek ve şekerli tereyağın gönülleri fethettiğini söylemezsem ayıp olur.


Yemek sonrası Mall’ün içinden de girişi olan Seven Luck Casino yeni durağımızdı. Girişte herhangi bir kısıtlama ya da şu kadarlık oyun mecburi gibi bir durum yaşamadık ama kapıda bir göz süzme eylemi ve pasaport kontrolünden geçiyorsunuz. Ayrıca içeride fotoğraf çekmek yasak, o yüzden kapıda kamerama el koydular, çıkışta geri aldım.  Listemizde Casino olduğu için o günlük şortları kenara bırakıp elbise pantolon tercih ettik ki içeride de şort tişörtlü eleman görmeniz neredeyse imkânsız. Filmlerden gördüğüm kadarıyla (bizzat gördüm diyebilmeyi ne kadar isterdim) Las Vegas’taki Casino’ları aratmayacak konfor ve dizayndaydı içerisi; masalar, kurpiyerler, jetonlu makinalar… İlk deneyim olduğu için 15-20 dk. kısa bir gözlem sonucu nasıl oynanır olaylarını çözüp ufak bir maceraya atıldık. Jetonlu makinalarda kazanıp, rulette kaybedip, başlangıç noktasından ayrılmadan Casino’dan ayrıldık ki atmosfer insanı cidden oynamaya sevk ediyormuş. Mantığa çok iyi hakim olmak gerek.



Yeni durağımız  Naryangjin Fish Market’ti Noryangjin Station subway line 1 exit çıkışta karşınızda bir köprü göreceksiniz köprüde zaten levha var ola ki göremediniz köprüyü takip edip yandaki binanın çatısına geçeceksiniz, çatı bir nevi otopark görevi de görmekte. Çatıdaki kapılardan aşağı inmeye başladığınızda karşınızda görebileceğiniz belki de en büyük balık hali ile karşılaşacaksınız. Envai çeşit deniz canlısı ki buralardaki deniz canlıları Türkiye’dekilerden çok farklı, yaşayan her canlı yemelik. Sözün özü ‘’denizden babam çıksa yerim’’  Uzakdoğu’ya pek oturuyor. 





 Ayrıca hâlde çeşit çeşit balıklar var. İsterseniz buradan balık alıp yukarıdaki restaurantlarda pişirtebilirsiniz.


 Yeni durağımız, biraz teknolojik alet edevat edinme heyecanı ile Yangsan Electric Market’ti. Burası daha çok küçük dükkanların bir araya geldiği ve İngilizce bilen insanlardan biraz uzak olduğu için çokta başarılı bir alışveriş merkezi olmadı. Ve artık yorgunluk üzerimize çökmüşken kendimizi gönlümüzün fatihi Itaewon’a attık. Burası için Kore’nin gece hayatının kalbi olarak düşünüyorum. Yan yana bir sürü barlar, kafeler, restaurantlar gece de hayatın devam ettiğini gösteriyor. Itaewon’da 3.gün Kore Barbekü günümüzdü ve Mable Tree House adlı mekanı tercih ettik. 






Masalarda kurulu ızgaralarda kendin pişir kendin ye yapıyorsun. Türklerin hiç alışık olmadığı bir tarzda pişen etlerinizi yeşilliklere sarıp yiyorsunuz.  Mable Tree House da sadece et ve içecek siparişi veriyorsunuz geri kalan mezeleri ve salataları kendileri temin ediyorlar. Korkmayın bittikçe de yeniliyorlar. Getirilen mezeler arasında Kimchi de mevcut. Kimchi Kore usulü bir lahana turşusu ve inanılmaz lezzetli.  


Yemeğimizi afiyetle yedikten sonra lezzetten ötürü son derece mutlu, kendimizi sokağın derinliğine attık ki tam köşede Loca Loca Bar’ın bahçesinde oturmaya karar verdik. Loca Loca Bar Kore‘yi ayrı sevdirmiştir bana. Güler yüzlü personeli ve kendilerine has cips soslarıyla gönlümü feth etmişlerdir.  Cips soslarını yanlarında çalışan bir Faslı aşçı yapıyormuş. Sosu nereden aldıklarını sorunca tarif defterini getirdiler yalnız Arap alfabesi ile not alındığı için öğrenemedik. 



Seul' de 4.Gün

Bu kadar eğlenceden sonra artık yeniden müzelere dönebilirdik. Sabah kahvaltısını otelde yapıp yola koyulmaktı plan. Otel kahvaltısı Uzak Doğu vatandaşları için son derece leziz olabilir ama bizim kahvaltı kültürümüzden pek uzak ama maksat denemekti fotoğrafta gördüklerinizi……

.

Bugünkü ilk durağımız Namdemun Market’ti, buraya otelimizin shuttle ile gittik ama gidiş yolu (subway line 4 Hoehyeon station exit #5, go down the street right next to accessory street) Namdemun Market, Türkiye’deki sosyete pazarlarını anımsatıyor. Envai çeşit kıyafet, ayakkabı bulmanız mümkün. Fiyatlar da gayet makul, yeter ki zevkinize uygun bir şeyler bulabilin. Namdemun Market’te aynı zamanda bizim aktarlarımıza benzer dükkânlar bulunmakta, fakat burada satışa sunulan ürünler daha çok kurutulmuş meyveler, yosunlar, Kore mutfağına özgü soslar. Bizim tercihimiz naçizane karışık soslu çerezlik yosunlar oldu.



Namdemun Market’te Çin’de bir türlü bulmadığımız genellikle pirinç tarlalarındaki işçilerin kullandığı hasır üçgen şapkaları da bulduk. Namdemun Market’teki alışveriş olayımızı bitirdikten sonra elimizdeki paketlerle gezemeyeceğimiz için hemen otel servisimizi yakalayıp, torbalarımızı odaya bırakıp tekrar yollara düştük (Otelin lokasyonunun önemi böyle zamanlarda ortaya çıkıyor ki PJ Hotel bu konuda çok doğru bir tercihti). Yeni rotamız  The War Memorial of Korea  (Savaş Müzesi) Samgakji Station (Subway Lines 4, 6), Exit 12. Uzun zamandır bu kadar başarılı bir müzeyle karşılaşmamıştım.


Ellerine geçen her şeyi tarihi değer olarak korumak muhafaza etmek konusunda Kore hükümeti çok iyi. Savaş müzesini ziyaret ücretsiz. Ana girişte sizi ‘’Freedom and Peace  are not Free’’( Özgürlük ve Barış Bedelsiz Değildir) yazılı merdivenler karşılıyor.


. İçeride 3 boyutlu film gösterimlerine dâhil olup, savaş anlarını yaşamanız için ellerinden geleni yapıyorlar.



En çok hoşuma giden şey ise müzenin içersinde elektronik bir nehirdi.  Bu nehre mektup atabiliyorsunuz ve bu mektup yıllarca o nehirde süzülüyor. İçinde bulunduğumuz dönem itibari ile benim de fikirlerim yıllarca o nehirde süzülecek.


Savaş müzesinde 2 saatten fazla zaman geçirdikten sonra son dönemlerin en yankılı semtine uğramadan dönmek olmaz dedik ve istikamet Gangam diyerek düştük yollara. Nişantaşı, Etiler tarzı bir yer beklerken bayağı iş merkezlerinin olduğu bir semte girdik, açlık artık tavan yaptığı için ilk gördüğümüz Burger King’e oturup karnımızı doyurduk. Gangam’dan sonraki istikametimiz Namsan Park ve N Seoul TowerSeoul Station, Seoul Square/ HoeHyeon Station/ Namsan Tunnel no. 3/  Itaewon Station (Exit 4)/ Yongsan-gu Office, gel gelelim ki Myeong-dong’a indiğimiz anda yağmur bastırdı, bir kafe de 30-45 dk. arası beklememize rağmen  yağmurun durmaya niyeti yoktu. Seul’da zamanımız daralıyordu. Tower’a yağmurda çıkmak çok mantıksız olacağı için artık gece manzarasından vazgeçip ertesi sabah ziyaret etmeye karar verdik. Şansımıza otel, Namsan Park’a da çok yakındı, hatta odamızın manzarası  N Seoul Tower’a nâzırdı. Hemen ne yapacağımıza karar verip yollara dökülmemiz gerekiyordu. Bir gün öncesinden Hint restaurantına gitme planlarımız vardı akşam yemeğinde ama inanılmaz toktuk. Durum tokluk olunca bizde Loca Loca’nın yollarını tuttuk yine.


 Son gecenin keyfini yaşamak için masa yerine bara oturduk. Neşeli personeli son gecemizi daha keyifli kıldı. Son gece Red Rock biralarını denedik ve oda Cass’la aynı klasmanda. Kore’ye yolunuz düşerse Loca Loca Bar tavsiye listemdedir. Fiyatlar çok uygun, ortam gayet temiz, müzik bangır bangır değil sohbet etmenize fırsat verir türden. Gece dönüşlerinde taksi kullandık. Fiyatlar Türkiye’ye nazaran çok uygun. Ayrıca bu zamana kadar gördüğüm en lüks ve lükslüğüne rağmen ucuz taksi olma özelliğine de hak kazandı. 


Seul'de 5.Gün



Sabah uyanır uyanmaz balkona fırlayıp N Seoul Tower’a bakıp canımın sıkılması bir oldu. Tower’ın bulunduğu tepe sisler içindeydi bir taraftan da shower denilen o saçma yağmur stili havaya hakimdi.


 4 gün boyunca dolu dolu geçen seyahatimizi hatırlayıp çok da canımı sıkmadan biraz daha uyumaya karar verdim. Neticede max. 1 saatimiz vardı ve gidebileceğimiz yerler saat 10’dan önce açılmıyordu. Bu arada Seul’de hayat 10 civarı hareketlenmeye başlıyor gece yarısına kadar da devam ediyor. Son kahvaltı için Starbucks yollarını tutup keyifli bir kahvaltının ardından geldiğimiz gibi metro ile Havalimanına döndük. Diğer ülkeler hakkında fikrim yok ama Çin’de birçok basit işin yavaş ilerleme alışkanlığı Kore’deki Airchina’da da devam ediyordu. Adeta Çin bize tatil bitti diyordu. Duty Free’de biraz takılıp yemek için yine geleneksel yemekleri tercih ettik. Menümüzde Bimbimbap ve sebzeli dana çorbası vardı ve çok leziz tatlardı. Kore’den çok memnun ayrıldık. Hiçbir sorun yaşamadan, kaybolmadan, sinir stres olmadan, hiçbir güvenlik sorunu yaşamadan döndük. Dönüşte Air China bize güzellik yapıp Business’a aldı ki sanırım uçakta en ucuz bileti alan çift de bizdik. Dönüşte de keyfimizi çıkara çıkara geldik J  







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder