13 Haziran 2016 Pazartesi

Mumbai-HİNDİSTAN

Namaste Bombay!! Şubat’ın son haftası ile birlikte Hindistan maceramızın nasıl başladığını bir önceki seyahat yazımda anlatmıştım. Goa seyahatimizin ertesi haftası yolumuz Bombay’a düştü. Kaynaklar, Portekizliler’in 16.yy’da iyi liman anlamına gelen Bom Bahai ismini verdiklerini, İngilizler’in Ingilizceleştirerek Bombay yaptığını 1995 yılında da Hint Tanrıçası Mumba’dan esinlenerek Mumbai olduğundan bahsediyor. Mumbai, Hindistan’ın en büyük kenti aynı zamanda batıya açılan yüzü. Şehir, Hindistan’ını dünyada en çok film üreten ülke olması ve bu filmlerin hemen hemen hepsinin Bombay’de bulunan yapım firmalarından çıkmış olması nedeni ile Bombay ve Hollywood benzetilip Bollywood olarak adlandırılmış ve bu akıma ev sahipliği yapmaktadır.
Mumbai’ye THY ile direk uçuşlar var. Biz ülke içinde olduğumuz için Air India ile 1 saatte Ahmedabad’tan ulaştık.Slumdog Milyoner filmindeki gibi gökyüzünden bakınca dip dibe teneke evler daracık sokaklar arasından çıkmış yeşil ağaçlar, manzara hiç diğer şehirlere benzemiyordu.
Hindistan’da İngilizce ortak dil olduğundan iletişim gayet kolay oldu. Havalimanı çıkışında taksi kiralamak için kurulmuş bölümden gideceğimiz adresi söyleyip ödememizi yapıp verilen aracı bulmak için dışarı çıktık. Ödemenin başta yapılıyor olması olası bir sürprizle karşılaşmamak için güzel bir yol olmuş.
Havalimanından çıkar çıkmaz yollarda uzun uzun palmiyeler sağlı sollu şehre doğru ilerliyor. Yollarda rengarenk taksiler, arabalar, insanlar etrafı şenlendiriyor. Otelimiz Four Seasons Hotel, teneke mahallesinin ortasına kurulmuş sanki, otelin önü arkası, sağı solu inanılmaz varoş. Hindistan’da yaşadığım en büyük şaşkınlıkta bu oldu zaten, kast sisteminin etkilerinden olduğunu düşünüyorum.
Şehirlerde dışardan baktığınızda görsel olarak inanılmaz bir fakirlik varken bu fakirliğin arkasında inanılmaz bir ihtişam ve lüks var. Reenkarnasyona inanç, insanları zenginden fakire huzura sürüklemiş görünüyor, sokakta yatan insanın da yüzü gülüyor bu topraklarda yaşamın sefasını sürüyor. Kaldırımın üzerine kurduğu evinde karısı ateş yakıp yemek yaparken kendisi duvarın dibinde çocuklarını seviyor. Belki bin kez gördüm bu sahneyi (lakin Mumbai’de değil, yaşadığımız şehir Ahmedabad’ta) Mumbai’de durumlar farklı. Ne sokaklarda özgürce gezen inekler vardı ne de sarili kızlar, kadınlar ne de sokaklarda yaşayan ünlü evsizler. Büyük şehir olmanın ve de batıya özenmenin yoğun olduğu bu şehirde modern yaşam açık ara öndeydi. Bir an Ahmedabad’ta olduğumuza sevinmedim değil. Hani öyle ki sayesinde Hindistan’ı iliklerimize kadar yaşıyoruz burada ☺ Havalimanından direk otele geçtik check-in için çok erken olmasına rağmen yanımızda Zülce olduğundan daha biz rica etmeden erken giriş yapmamızı sağladılar. Yaşasın çocuklu seyahat. Odaya hızlıca yerleşip hemen resepsiyona indik.
Hindistan’da günlük taksi kiralamak çok ucuz, oteller bu konuda çok yardımcı oluyorlar. Gideceğimiz noktaları belirleyip taksi anlaşmasını yaptık. 4 yere gitmek için 1500INR (22$) Taksi sizi istediğiniz yere götürüp bekliyor, sadece size hizmet ediyor. Bu hem zamandan kazanmamızı sağladı hem de bebekle daha güvenli ve rahat seyahat etmemizi. İlk olarak dünyanın en büyük açık hava çamaşırhanesi olarak bilinen DHOBI GHAT(WASHERMAN’S PLACE)’e gittik.
Mumbai’nin binlerce kirli çamaşırı her sabah toplanıp buraya getiriliyor yıkanıp kurutulup ütüleniyor paketlenip evlere servis ediliyormuş. Yaklaşık 200 çalışanın olduğu bu yerde aynı zamanda çalışanlar yaşıyor ve bunun bir aile işi olduğunu bütün çalışanların tek bir aileye mensup olduğunu öğrendik. Biz saat 11 gibi ordaydık eğer sabah 6-7-8 gibi gidersek bütün kurnaların dolu olduğunu ve canla başla çamaşır yıkayan çalışanları görebileceğimizi söyledi şoförümüz. Yeteri kadar zaman geçirdikten sonra bir sonraki durağımız olan GATE OF INDIA’ya gittik.
Bu kapı deniz kenarında, 1911’de Kral V.George Hindistan ziyaretinde şehre bu kapıdan girmiş, 1947’de İngiliz askerleri bu kapıdan çıkarak şehri terk etmişler. Geçmişin en önemli yalakalık eserlerinden biride diyebiliriz bu kapı için, dönemin yerel İngiliz hükümeti Kral ve Kraliçeye yalakalık olsun diye yaptırmıştır. Gate Of India’nın hemen karşısında The Taj Mahal Palace Hotel bulunuyor.
Taj Hotel 1903 yılında Jamsetji Tata tarafından yaptırılıyor. Yapılış nedeni; Jamsetji Tata Wathson’s Hotel’e Hintli olduğu için kabul edilmez. Resepsiyonist otelin yalnız beyaz insanlara (beyazdan kasıt İngilizler) hizmet verdiğini söyler. Bunun üzerine Jamsetji Tata Hindistan’ın en güzel otelinin yapılması için talimat verir ve otel Hintliler için bir onur abidesi olur. 2008 yılında Indian Gate’den gelen Müslüman teröristlerin saldırısına uğrayan otelde 167 kişi öldürülür. Ölenlerin çoğu otel çalışanlarının olduğu, müşterilerin önüne kendilerini siper ettiklerinden bahsedilmektedir. Bu acı hadisenin ardından otel 2010 yılında tekrardan faaliyete geçmiştir.
Taj Hotel’in arka sokağında bulunan Starbucks’ta mola verdik. Sanırım kapısında X-Ray cihazı olan tek Starbucks burasıdır. Hindistan’da mazide yaşananlardan ötürü her yerde sıkı güvenlik kontrolleri var. Otellere girip çıkarken bile X*Ray cihazlarından geçiyorsunuz.
Şoförümüzle buluşup bizi yerel bir pazara götürmesini istiyoruz hediyelik eşya, kumaş vs. Gibi ürünler almak için ama şoför bu konuda başarılı olamadı bizi kendisinin anlaşmalı olduğu kumaş mağazalarının önüne getirip en iyi ürünlerin burada olduğunu bize ikna etmeye çalıştı durdu ama bizim aradığımız öyle bir nokta olmadığı için vazgeçip otele dönmeye karar verdik. Otelde dinlenip yarın için program yaptık. Hava çok güzeldi, mayolarımızı getirmediğimiz için biraz pişman olduk. Akşam yemek için Hard Rock Cafe’nin yolunu tuttuk.
Mumbai’de iki adet Hard Rock Cafe vardı biz Worli’de olana gittik. Taksi yine yıkık dökük sokaklardan geçip dev bir kapının ardından bir bahçeye girdi, Hard Rock Cafe bu kapının ardındaydı. Zülce ile içeri girip giremeyeceğimizden emin olamadan gittik. Hiçbir sorun olmadı. Bu zamana kadar gördüğümüz en eğlenceli Hard Rock Cafe’idi. Hem canlı performans vardı hem de garsonlar müşterileri coşturabilmek için ellerinden geleni yapıyordu. Müşterilerin hemen hemen hepsi dans ediyorlardı. Hindistan için özel düzenlenmesi gereken koleksiyon ürünleri çok zayıftı hatta neredeyse yok bile diyebilirim. 2 saat takılıp otele döndük.
Ertesi Gün Sabah erkenden kahvaltıya indik. Normalde otel kahvaltılarının Asya konseptine alışığız, yalnız Four Seasons işi abartıp yumurtalı alternatifler için ayrı bir menü düzenleyip ekstra ücrete tabi tutmaları saçmalığın daniskası olmuş. Resepsiyonla görüşüp gün sonu bizi havalimanına bırakacak günlük taksi ayarladık. İlk rotamız Crowford Market’ti. Bizim Mısır Çarşı’sının bir değişik versiyonu diyebiliriz burası için.
1871 yılında yapılmış tarihi hanın içinde baharatçılar, mangocular, kuruyemiş, kozmetik ve daha birçok çeşit ürünün satıldığı yan yana dükkanlarla dolu. Hanın girişinde 7’den 100’e yaş grubunda rehberler peşinize takılıp size rehberlik edebilmek için vantuz gibi yapışıyorlar. Biz çiğ tavuk satılan bölümleri yoğun koku yüzünden atladık.
Crowford Market’in karşı sokağında Jamamescid var. Mescidin bulunduğu sokakta da Pazar kurulu incik boncuk, ıvır zıvır bir sürü şey satılıyordu. Crowford Market’tin civarındaki sokaklarda biraz dolaşıp şoförle buluştuk.
Yeni durağımız el yapımı duvar halısı almak için New Oberoi Shopping Center’da olan THE AMBIENCE mağazasıydı. Burası bir otelin alt katıydı. Bu mağazayı birlikte çalıştığımız fabrikalardan duymuştuk. Ve alışveriş yapanları biliyorduk o yüzden güvenle alışverişimizi yaptık. Kendimize el yapımı bir duvar halısı satın aldık (250 usd) Buradan kaşmir, ipek şallar alabilirsiniz.
Alışverişten sonra Hajı Ali Camini görmek için yola çıktık. Pazar günü olmasından dolayı inanılmaz kalabalıktı. Zülce ile o kalabalığa girmemeye karar verdik. Hajı Ali’ye giderken Hindistan’ın en büyük network şirketi olan Reliance firmasının sahibinin evinin önünden geçtik.
Koskoca binada sadece 10 kişi yaşıyormuş. Trafik falan derken havalimanına gitme vaktimiz gelmişti. 2 gün keyifle ve güvenle seyahat etmenin keyfi ile Ahmedabad’a döndük. Bu arada dünya küçük azizim Mumbai’de Ayşe Arman’la da karşılaştık Zülce için güzel bir hatıra oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder