Bahr-i Sefīd (Akdeniz) – 2
Yaz geldi, bütün sıcaklığını iliklerimize kadar
hissettiğimiz Temmuz ayında Türkiye yolları bize göründü. Hazır iki haftalık
yaz tatili için gittiğimiz bu kısa zamanın bir haftasını geçen sene yarıda
bıraktığımız Akdeniz turunun kalan kısmını tamamlamalıydık. Planlarımızı yapıp
gerçekleştirmek için yollara koyulduk.
Programımız önce memleket hasreti gidermek ve Anamızı-Babamızı görmek
için tabi ki Adana’ydı. 3 saat gibi geçen 3 günün ardından düştük yine tatil
yolların
1.gün / Bahr-i Sefīd (Akdeniz)
Sabah saat 6’da Adana’dan düştük yollara yine, Antalya
yolunun muazzam manzarası eşliğinde geçen sene gönlümüzü fetheden Kaş’a
istikamet.
Bu
defa gitmeden kalacağımız otelleri ayarlamanın verdiği rahatlık ile huzurla
Kaş’a ulaştık.
Bu sene Agoda.com’dan ayarladığımız Ani Pansiyon’da kalacaktık.
Kaş’a
vardığımızda kolayca bulup yerleştik. Geçen seneki Antifelos pansiyona göre
daha konforsuz ve manzarasız olmasına karşın güler yüzlü personeli tüm
eksiklerini örtbas etti. Günlerin koşturmacasını ve yorgunluğunu atmak için 1
saat dinlenip Kaş sokaklarına düştük.
Açlık hat safhada olduğundan hemen
sahildeki Lola Restaurant/Bar’a oturduk.
Keşke
oturmasaydık diyebileceğim bir hizmet ve yemek ardından kaçarcasına ayrıldık
mekândan. Ucuz hizmet, kalitesiz yemek anlayışına sahip bu restaurant canımızı
biraz sıktı. Servis berbat, yan masamızda oturan bir grubun sürekli şikâyetleri,
gelen yemekleri geri göndermeleri düşüncelerimizi destekliyordu. Hemen biraz
ilerdeki Giorgias Bar’a atıyoruz kendimizi. Müzik güzel, servis şahane. Hele ki
barın sahibi ya da işletmecisi emin değilim yalın ayak gezen, başında bandanası
eksik olmayan komiktir ama geçen seneki kıyafetleri ile bizi karşılayan bohem
sahibinin enerjisi her şeyi daha güzel kılıyor
Biralarımızı
yudumluyoruz. Bu yaz Kodak sualtı çek at fotoğraf makinelerinden aldık başladık
onu incelemeye. Bu arada Adana Free Life Dalış Okulu Özgür Kocamaz’ dan
aldığımız referans ile Sub Aqua dalış
okulunu arayıp ve ertesi gün dalış için randevu ayarladık. Sabah dalış olacağı
için uzatmadan pansiyona döndük. Kaş, Antalya sınırlarına girmiş iseniz mutlaka
uğranılması gereken, sıcak, samimi ve sizden, bizden, hepimizden.
2.gün Bahr-i Sefīd (Akdeniz)
Sabah erkenden kalkıp kahvaltımızı Ani pansiyonun
terasında yaptık.
Sonra
dalış için Kaş Liman’ına gittik. Sub Aqua teknesini bulup kayıtlar
tamamlandıktan sonra dalış noktasına hareket etti tekne.
Ben
10.deneme dalışımı yapacağım için son derece rahat iken verilen brifing
sırasında yerin dibine giriyorum. 10 deneme dalışı ve ardından gelen ne
yapıyorsun sen bakışları delip geçiyor. Ben deneme dalışlarıyla günümü gün
ederken aslında bröve alabilecek kıvamda olduğumu fark ediyorum.
Su
altına indiğimde ise gördüğüm manzara ve yaşadığım sınırlar beni bröve almaya tetikledi.
Döner dönmez eşim 2.yıldız için Free life dalış okulu ile eğitime hazır
gidecekken ben de 1 yıldız sertifikasını alma kararını verdim. Kaş’ı bu kadar
sevip benimsememize rağmen yola devam etmek zorundayız her anımız dolu. Dalış
dönüşü limandan buzluğu doldurup yollara düştük.
Bilen bilir, Kaş ile Kalkan arasında bir doğa harikası var, Kaputaj Plajı. Bu
güzel plaj, falezlerin hemen bitiminde başlıyor ve yeraltı sularının kumların
arasından akması sonucu denizin turkuaz rengini bize sunuyor.
Plaja
ulaşmak 187 basamak. Sanırım 15 sene
kadar önce ailemle gittiğimde plaj aynı güzellikleydi. Şezlonglardan arınmış,
sadece güneşten korunmak için şemsiye kullanılan bir plaj, kimse başınızda
bekleyip sipariş vermenizi ya da şezlong kiralamanızı beklemiyor. Aşağıda küçük
bir büfe var. 187 basamak bana dokunmaz diyorsanız istediğiniz her şeyi
yanınızda getirebilirsiniz. Kaputaj’da işimiz bitince Kalkan’a yol aldık.
Kasaba
içinde araçla dolaştık hem sıcaklığı hem de sakinliği pek arabadan inmeye ikna
etmedi. Yeni durağımız Fethiye yolu üzerinde bulunan Saklı Kent Kanyon. Kanyonu
bulmamız kolay olmadı. Kalkan’dan Fethiye’ye giderken uzun süre hiç yön tabelası
görmedik. Durum böyle olunca ilk gördüğümüz tabeladan içeri girdik.
18 km’lik mesafede kanyon. Yol boyunca ara
sıra yön tabelaları karşınıza çıkmaya devam ediyor.
Fakat
dönüşte çok kritik bir noktada yön belirtilmediği için bir süre yanlış yöne
gitmeniz çok doğal. Kanyon girişi ücretli, müze kart geçerli değil. Burası da
tıpkı Manavgat Şelalesi gibi özel bir işletmenin elinde. Kanyon muhteşem. 18 km
uzunluğa sahip, mevsimlere göre suyun debisi değişiyor.
Biz
Ağustos ayında gittiğimiz için kanyona girerken dizlerimizin üzerine kadar su
çıkıyordu. Daha fazlasına sanırım vücudum dayanamazdı. İnanılmaz soğuk su, 5
metrelik alanı geçene kadar dondum. Kanyonun içinde biraz yürüdük, killerle
oyalandım. Çok fazla kurumadan dönüşe başladık. Çünkü o buz gibi sudan geçmek
düşüncesi bile insanın kanını dondurmaya yetiyordu.
Dönüş
kısmında Türklerin katıldığı bir tura rastladık. Kanyonda Body rafting diye bir
şey yaptıklarını anlatıyordu. Body rafting Kanyonun tazyikli suyuna kendinizi
bırakmaktan ibaret. Ben bu aktiviteyi biraz tehlikeli buluyorum. Sonuçta suyun
akışında kontrolünüzü kaybedebilir, kayalara çarparak yaralanabilirsiniz.
Kanyon
çıkışında bir sürü restaurant mevcut, hepsi de kendi çapında konsept sahibi,
hamaklar, şark köşeleri, küçük nehirler…. Biz oturmayı tercih etmedik. Yolumuz
uzundu bir an önce Fethiye-Ölüdeniz’e ulaşmak istedik. Ölüdeniz’de Poseidon
Clup Hotel’de kaldık.
Gecelik fiyatı oda+kahvaltı 90 TL idi Son derece konforlu ve temizdi. Biraz
dinlendikten sonra nereye gideceğimize karar verdik. Hisar önü geceleri
hakkında pek çok şey okumuştum. Bölgeye geldiğimizde buranın Güney
Kore-Seul’deki İteawon bölgesine benzediğini fark ettik. Hint, Çin, İtalyan,
Türk mutfağı hepsi yan yana dizilmiş. Yerel lezzetlerden çok uluslararası
restaurantların olması çok dikkatimi çekti. Gelen kesim yabancı turist
ağırlıklı olunca, ülke tanıtımından çok müşteri memnuniyeti baş sıralarda.
Hemen bir balık restaurantı bulup oturduk.
Bu
kadar salatayı mezeyi özlemişken ana yemek olmadan meze keyfi yapmak istedik. Mezeler
şahane olmasa da yenmeyecek kadar kötü de değildi.
Hisarönü
hareketli, bar teraslarında dans eden barmenlerle dolu etraf. Barların üstüne
çıkmış baylar, bayanlar müşteri çekebilmek için ellerinden geleni yapıyordu.
Etrafta biraz dolaşıp nereye gideceğimize karar vermeye çalıştık ve sonunda
köşe başındaki Efes Garden Bar’ı tercih ettik.
Bu yazın içkisi bizim için
Mojito’ydu.
İçimi
rahat olan bu içki; limon, taze nane ve esmer şekerin Bacardi ile buluşması.
Efes Garden’da otururken karşı bardaki çalışanlar müşteri çekmek için
ellerinden geleni esirgemiyor hatta bir tanesi ağzından ateş çıkarak küçük bir
gösteri bile yaptı.
Tek can sıkıcı olan turistlerin peşinde manasızca dolaşan,
masalarına kadar gelip sohbet etme bahanesiyle envaı çeşit saçma muhabbet açmaya
çalışan erkeklerdi.
3.gün Bahr-i Sefīd (Akdeniz)
Sabah erkenden kalktık. Denizin sefasını Ölüdeniz’de
sürme planlarımız arasındaydı. Kahvaltıdan sonra ilk olarak Hisarönü’ne çok
yakın Kaya Köy’e gittik. Hisarönün’e geldiğinizde yön tabelaları sizi köyün
kapısına kadar götürüyor.
Kaya
Köy ilk olarak 19.yy da kurulmuş 1923 Türkiye –Yunanistan Nüfus Mübadelesi il e
boşaltılmıştır. O dönemden sonra yaşanan bazı doğal afetler sonucu bu harap
halini almıştır. Köyü gezerken büyülenmemek içten değil. Daracık taş sokaklar,
yan yana evler geçmişi düşünmeden edemiyorsunuz.
Kaya
köy sokaklarında bir aşağı bir yukarı gezdik. Her köşede bir kilise, Kilise
duvarlarındaki resimler ise hala varlığını korumakta.
Ziyaretimiz
bitince kendimizi Ölüdeniz plajına attık. Ölüdeniz plajı milli park unvanına
sahip olduğu için giriş ücretli. Araçla giriş 20 TL. 2 şezlong bir şemsiye 21
TL. Parkın içinde birde büfe var aklınıza gelebilecek her şey yemekten meyveye,
çereze biradan süte kadar her şey mevcut. Kodak’tan aldığımız sualtı çek at
makinemizin son pozlarını burada çektik. Keyifli hatırlar için kesinlikle
tavsiye ediyorum. Plajda öğleden sonraya kadar keyif yaptık. Yüzdük,
güneşlendik, kitap okuduk, paraşütçüleri izledik.
Keyif
kısmı tamamlanınca Dalyan yollarına düştük. Dalyan’da konaklamamızı Jade
Hotel’de yaptık.
Jade
Hotel eskiden turist rehberliği yapan Yeşim Hanım’ın hayalini gerçekleştirdiği
bir yer. Çarşıya 10 dk. yürüme mesafesinde. Temiz, güvenilir. Odamıza
yerleştikten sonra Yeşim Hanımdan tekne turları hakkında bilgi alıyoruz.
Sıcakkanlığına güvenip önerdiği tura kayıt yaptırdık. Biletleri kendisi
satıyor. Otelden alıp tur bitimi tekrar geri getiriyorlar. Turu ayarladıktan
sonra akşam yemeği için çarşıya gittik.
Eşimin
ablası Zeynep, Dalyan’da mutlaka yengeç yememizi önerdi. Yemek için biraz
dolaşıp nehrin kenarındaki Ceyhan Restaurant’ı tercih ettik. Mezeler ve
salatalar müthiş.
Yeşil sebzeler ve salata malzemelerinin bu kadar lezzetli
olduğu başka bir yerde bulunmadım sanırım. Yedikçe yemek istiyordum. Salataya
doyumsuzluk hissiyatını ilk kez yaşadım. Salatalar ve mezeleri sipariş ettikten
sonra ana yemekte söylemek istiyoruz ve ilk kez ızgara yengeç deneyimi burada
yaşadık. Yemesi biraz meşakkatli olsa da tadı lezizdi. Yengeç’in yanında balık
da sipariş verdik. Balık da oldukça lezizdi. Sohbet muhabbet ve güzel
yemeklerin ardından otele geri döndük.
4.gün Bahr-i Sefīd (Akdeniz)
Sabah erkenden kalkıp kahvaltıya indik.
Bahçede
keyifli kahvaltıdan sonra tekne turunun servisi bizi almaya geldi. Tur kişi
başı 30 TL. Kardak Turizm ile tura
çıktık.
İlk
olarak Kaunos'luların (Kbid'lerin) muhteşem eserleri olan kaya
mezarları ziyaret ettik. Oyularak yapılmış olan bu kayaların
tamamlanması 25 yılı buluyormuş. Tepelerden iple kendilerini sarkıtarak
yapılıyormuş. Görkemli mezarlar krallara ait. Bu görkemli yapıların yanındaki
işlemesiz yapılar ise halka aitmiş.
Kaya
mezarlardan sonra Dalya’nın simgesi Caretta Carettaları görmeye gidiyoruz.
Nehrin ortasında bir aile tekneden Carettaları çekmenin bir yolunu bulup
insanların onları görmesini sağlıyor. Aynı zamanda meşhur mavi yengeçleri
tanıtıp isteyen müşteriler için tanesi 10 TL’den pişirip satıyorlar.
Tekne yanaştığında sanırım 100 yaşında bir caretta kendisini gösteriyor.
Kocaman!! Birkaç tekne yan yana gelerek bu güzel hayvanı izlerken birden kendi
boyutlarında başka bir Caretta da suyun üzerinde beliriveriyor. Keyifle onları
izledikten sonra yolumuz İztuzu plajına döndü.
Plajda
yüzme molası da verildi. Burası dünyanın sayılı plajları arasında yer alıyor,
tatlı ve tuzlu suyun birbirine karıştığı, incecik kumları olan bir yer. Sahili
çok rüzgarlı, ayrıca giriş ücretsiz ama kullanacağınız şezlong ve şemsiyeler
için her parçaya 3 TL ödedik. Deniz gayet güzel, temizdi. İztuzu plajından
sonra yemek yemek için Kaya mezarların hemen altındaki Other Side Restauranta
gittik, burası Kardak Turizm’in kendi restaurantıydı. Açık büfe salata ve mezeler,
ana yemek olarak isteğe bağlı tavuk ya da alabalık, yemek tur fiyatına dâhil
fakat içecekleri ödüyorsunuz.
Yemekten
sonra yeni durağımız Köyceğiz Gölü. Burası sazlıklardan oluşan doğal bir
kanalla Akdenize bağlanıyor, bu özelliğe sahip dünyada sadece 7 göl vardır.
Gölde yüzme molası verdikten sonra, heyecanla beklediğim çamur banyosunun
tesisine geliyoruz.
Burası,
sadece tura katılan kişilerin, hizmetlerinden faydalandığı bir tesis. Bu yüzden
hem sakin hem de temiz. Bir güzel çamura bulandık. Bu çamur banyosunun tek kötü
yanı ardından girdiğin kükürt banyosunun kokusu, duş alana kadar üzerinizde
kalıyor. Turdan sonra otele dönüp Yeşim Hanım’a emanet ettiğimiz kişisel
eşyalarımızı alıp Bodrum yollarına düştük. Dalyanın içinden Bodrum yazan bir
tabelayı takip ederken küçük bir köyün içinden geçtik. Yol birçok köyün içinden
geçip bizi Muğla yoluna çıkardı. Bodrum’a geldiğimizde konaklayacağımız
Otel
Kavala Studio, elimizde koymuş gibi bulduk.
Odaya
yerleşip hemen kendimizi Bodrum gecelerine attık. Otel sahile yürüme
mesafesinde, Ramazan Ayı olmasına rağmen Bodrum’da hatırı sayılır bir kalabalık
vardı.
Tatil programımızda
günübirlik Kos Adası turumuz da vardı, bunun için hemen Bodrum Express’e gidip
bilet almak istedik. Gazetelerde çıkan haberler Kos Adası ve birçok Yunan Adası’na
gitmek için pasaportun yeterli olduğuydu, ne kadar araştırıp soruştursam da net
bir bilgiye Bodrum’a gidene kadar ulaşamadım. Bodrum Express çalışanları da bu
asılsız haberlerden çok mustarip. Gitmek için vize gerekiyor ve kapı vizesi
dedikleri uygulama için de en az 3 gün gerekiyor. Bizim o kadar vaktimiz
olmadığı için Kos Adası turumuzu iptal ettik. Sahilde bir aşağı bir yukarı
gezdikten sonra Bodrum Kale’nin karşısındaki Bodrum Restaurant’ın terasına
çıkıp yemek yedik.
En az
Dalyan’daki kadar lezzetli yeşillikler burada da gönlümü fethetti. Menümüzde
deniz mahsulleri salatası, ızgara balık ve yeşil salata vardı. Yemekten sonra
meşhur Barlar Sokağına gittik. Bu kadar gürültü kafamızın pek kaldırabileceği
bir durum değildi.
Biz de
kalenin diğer tarafındaki Fora Bar’da Bodrum’u izledik. Yine mojitolar masadaki
güzel yerlerini aldılar.
Çıkışta midye yemeyi ihmal etmedik.
5.gün Bahr-i Sefīd (Akdeniz)
Kos Adası
planları iptal olunca bütün günü Bodrum’a ayırdık. Sabah erkenden kalkıp otelde
kahvaltı yaptıktan sonra ilk iş Bodrum Kale’ye gittik. Kale girişi 20 TL, müze
kart geçerli. Aslında Kalenin ismi değişti Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi oldu.
İçerdeki anforalar yüzyıllara meydan okur gibiler. Kale duvarlarına asılmış
hikâyeler pek dikkatimi çekti.
Kalede
manzara şahane, her köşesini gezmeye çalıştık. İngiliz Kulesi’ni heyecanla
ararken bulduğumuzda artık burada şarap içilmediğini öğrendik. Çok büyük kayıp
doğrusu, eskiden bu kulede şaraplar test ettirilir almak isteyenler için de
satış yapılırmış, görevli 5-6 yıldır orada çalıştığını ve bazı müşterilerin
bizim gibi sorduğunu söyledi ama neden kaldırılmış bu uygulama açıklaması yok.
Aslında var ama yok!
Kaleden
sonra aracımıza atlayıp beldeleri gezmeye başladık ilk durağımız Gümbet’teki
Yel Değirmenleri. Gördüklerim karşısında üzülmemek elde değil. Bodrumun
simgelerinden biri olan bu Yel Değirmenlerinden sadece 1 tanesi ayakta,
belediye onu da akıl edip koruma altına almış sonunda. Gördüğüm manzara utanç
tablosu adeta. Her yer çöp, pislik bakımsızlık hat safhada. Tarihi eserler
üzerine aşkını yazınca aşkı ölümsüz olur zanneden zihniyet burada da iş
başındaymış. Çok üzülerek Gümbet’ten ayrıldık.
Yalıkavak
yoluna girdiğimize İstanbul’da yaşayan ama her fırsatta Bodrum’daki
yazlıklarına kaçan arkadaşımız Volkan geliyor aklımıza hemen aradık ve
şansımızdan onu Bodrum’da yakaladık. Yalıkavak Marina’da Macro Center önünde
buluştuk. Macro Center marketlerle ilk karşılaşmam, pek sevdim doğrusu, bayağı
gurme marketi, pek mutlu oldum. Volkanı beklerken bizim kırmızı buzluğu da
buradan tekrar doldurduk. Mojitonun alkolsüz versiyonu sojito, guarana, %100
üzüm suları ve dahası.
Volkan geldiğinde Marina’daki Cook Shop Restaurant’a oturduk. Karnımız fena
halde aç olduğu için Volkan’ın tavsiyesine uyup Cook Shop Burger yedik.
Gayet
lezizdi.
Sohbet,
muhabbetin ardından konu Bodrum’da yazlık sahibi olmak nasıl olur? Bütün
plajlar otellerin ya da restaurant-barların himayesinde evler plaja çok uzak
araç park etmek problem, park alanı bulmak ayrı bir problem diye düşüncelerimi
söyledim oda bana Yalıkavak’taki yazlıklarını görmem gerektiğinden bahsetti.
Gittiğimizde gördüğüm manzara müthiş. Ben Bodrum’da yazlık sahibi diye buna
derim, burası paha biçilemez cennet.
Volkanla akşam yemekte buluşmak üzere ayrıldık ve Turgut Reise çevirdik
yönümüzü. Madem Kos’a gidemedik uzaktan görelim bari dedik. Turgut Reis’te en
çok hoşuma giden gün batımıydı.
Sokaklarda
dolaştıktan sonra yorgunluk atmak için marinadaki Kahve Dünyası'na oturduk.
Herkesin damak tadı elbet farklıdır. Bu sene çok moda olan Macaronların tadına
ilk defa burada baktım. Açıkçası pekte zevk almadım.
Marinadaki
mağazalardan biraz alışveriş yaptıktan sonra yine Volkanın tavsiyesi üzerine
akşam yemeği için Gümüşlük’teki Yakamoz Restaurant’a gittik.
Manzara
müthiş, mekân güzel, servis pek daha güzel. Her şey taze kabak çiçeği dolması,
deniz börülcesi, acılı ezme, haydari, ismini bilmediğim yoğurtlu bir meze ve
yeşil salata. Eşim, güzel bir levrek seçti bizim için ve Yeni Rakı da yine
masamızın en hatırlı misafiriydi. Manzara güzel, yemek güzel, müzik güzel,
muhabbet ondan güzel derken Volkan geldi ve Clup Gümüşlük’te aldık soluğu. Çok
güzel bir mekan Clup Gümüşlük açık havada gayet salaş ve şıklık arasında gidip
gelen bir mekan.
.
Burada da onlara özgü Guaranalı Bacardi içtim. Lakin bana
biraz tatlı geldi. Geceyi çok uzatmadan Bodruma geri döndük çünkü ertesi gün
12-14 saatlik yolculuk bizi bekliyordu. Bodrum ve Kos heyecanından bu sene Marmaris’i
pas geçtik, önümüzde uzun yıllar bizde de bu seyahat aşkı varken buluşmamız pek
de uzak olmaz gibi.