28 Aralık 2013 Cumartesi

Tiandu Chang

Tiandu Chang'de Fake Paris

Fake işler konusunda dünyada Çin’in üzerine yoktur sanırım. Ayakkabıdan saate, parfüme, yumurtadan ete, elektronikten tutun da aklınıza gelebilecek her şeye kadar taklitte bir numaralar. Eğer alış veriş için bir tur programı ile gelmiyorsanız ya da işin erbabı değilseniz bu fake ürünlere ulaşmanız pek de kolay değil. Ayrıca turistik bölgelerde satılan ürünlerin de fiyatları bedava olarak nitelendirebileceğimiz boyutta değil.  Tabiî ki konum bu değil ama burada yaşayan bir Türk olarak bunları söylemeden edemedim. Çin dediğimizde herkesin aklında sahtecilik, taklitçilik, sudan ucuz ürünler sinyalleri dolaşıp dursa da hükümetin gizli amborgasu halen halkının üzerindedir. Bir Çinli için tekstil ürünleri, sosyal hayat son derece pahalı iken yemek, alkol, sigara, benzin ve toplu ulaşım bir o kadar ucuz.  Buda insanların sadece asgari yaşamsal faaliyetlerini yerine getirebilecek kadar bir hayat yaşamaları demek oluyor.  Sosyallikten son derece uzaklar. Metropol şehirlerde durumun daha farklı olduğunu söylememe gerek yok sanırım ama coğrafya ve nüfusa bakıldığında sosyal şehirler 10’u bulamayacak kadar az olduğu da hayli üzücüdür. Son yıllarda gelişen Çin Ekonomisi ile insanların kazançları biraz artmaya başlayınca ülke içi turizm de biraz gelişmeye başladı halk madem alışveriş yapamıyor sosyalleşemiyoruz gezelim bari demeye başladı ve halkı için en iyisini düşünen devlet olaya el attı ve Fake Paris projesi ile dünya nimetlerini halkının yağına getirdi. Fakat bu proje beklenen ilgiyi görmediği için bir nevi ellerinde patladı. Bölgedeki evler yaklaşık 10.000 Euro’ya kiraya verilmek istendi ve neticede beklenen alıcı kitlesine ulaşamadı. Bir hafta sonu biz de gazetelerden okuduğumuz bu Fake Paris projesini ziyaret edelim dedik.





Fake Paris, Tiandu Chang’de, Hangzhou’ya bir saat mesafede kuruldu. Henüz Paris’i görmedim fakat resimlerden gördüğüm kadarıyla birçok şey gerçekten birebir taklit edilmiş.  Proje alanının tahmin edildiği gibi yüksek gelirli aileler tarafından değil düşük gelirli ailelerin tercih ettiğini gözlemledim. Etraf çok düzensiz ve pisti üstelik açık alanlar yiyecek içeçek satan girişimcilerin istilasına uğramış durumda. Bazı heykeller üzerinde güç denemesi yapılmış ve bakımsızdı.





Fakat projeyi halen gözden çıkarmış değiller. Eiffel kulesinin altına dev bir alışveriş merkezi kurmaya başlamışlar. Alışveriş merkezi sayesinde insanları buraya çekmeleri çok daha kolay olacaktır.







21 Kasım 2013 Perşembe

Xi'an

Xi’an

İlk defa bir resmi tatil günü plansız programsız evde tıkılıp kalmıştık. Aslında Çin Ulusal Bayramı’nda evde olmaktı programımız fakat evde geçen ikinci günün sonunda nereye gidebiliriz tartışmaları başladı ve Çin’in en eski şehirlerinden biri olma özelliğine sahip Xi’an neden olmasın diyerek hızlı bir program yapıp Agoda.com’dan oteli ayarlayıp sabah erkenden yola çıktık. Weifang ile Xi’an arası yaklaşık 1000 km.


Araba ile gitmeye karar verdik.  Fakat çok önemli bir şeyi unuttuğumuzu yola çıkınca fark ettik. Çin Ulusal Bayramı buradaki en uzun tatillerden bir tanesi, durum böyle olunca herkes yollardaydı. İlk başta her şey son derece normal ilerledi. Yollar tertemiz, geniş otobanlar sıkıntısız gidiyorduk ki bir anda her şey değişti.. 100 km’ ye bir kazalar görmeye başlamıştık bu kazalardan dolayı tıkanan trafik de cabasıydı. Çin’de 10 yıl öncesine kadar bisiklet kullanan insanlar şu an son model lüks otomobillerde ego yarışı yapmaya başladılar. İşin üzücü tarafı ise hiçbir trafik kuralları gözetmeksizin yollarda, bisikletli yıllardan kalan alışkanlık olduğunu düşündüğüm, kafalarının estiği gibi hareket etmeleri. 



Son derece korkunç! Seyir halindeyken biranda durabilir, sol şeritteyken durup emniyet şeridine geçmek isteyebilir ya da yolun ortasında ters şeride dönmeye karar verebilirler. Çin trafik kuralarında uymanız gereken tek kural kırmızıda durup yeşilde geçmeniz, eğer yollarına yayalar çıkarsa kesinlikle yol vermez aksine yol isteyen bir yaya söz konusu ise ezip geçmek konusunda bir saniye tereddüt etmezler. Çin trafiğindeki en büyük sorunlardan bir tanesinin aslında sigorta şirketlerinin her türlü hasarı karşılamasından kaynaklandığını düşünüyorum.



Hal böyle olunca trafikte insanlar birbirlerine çarpmaktan ya da arabalarına zarar gelmesinden korkmuyorlar aksine eğer yol vermezsen üzerine üzerine sürüp insanı çıkmaza sokuyorlar.  Xi’an yolunda kaza yapmamak için kaç araca bu şekilde yol vermek zorunda kaldık. Adam sırf bir araç öne geçebilmek için BMW’sini Porche’nu vs..zarar görmesini asla umursamıyor. Ölümüne sıkışık trafikte bu şekilde bir başkasını rahatsız edip zaten karışık olan trafiği iyice allak bullak ediyorlar. Çinlilerin bir diğer özelliği ise kesinlikle sıra kavramından haberdar olmamalarıdır.  Günlük hayat içerisinde curcunaya o kadar alışkınlar ki düzen onlar için katlanılması zor bir davranış. Hal böyle olunca otoban gişelerinde de sıraya girmeden gişelere yönelen arabalar hatta kocaman otobüslerin sayısı hayli yüksek.  Xi’an’a ulaşana kadar toplam 13 kaza gördük yollarda. Ve 10 saatlik yolculuğumuzu 15 saatte tamamladık. Otele vardığımızda gece 12 idi.



 Otobanda genellikle yenilebilir yemek bulmak çok zor. Hijyen çok büyük problem, tuvaletler genellikle korkunç kriterinde yer alıyor. Buradaki tuvalet alışkanlığı bizim pek alışık olmadığımız tarzda genellikle tuvaletler (alaturka) yarım duvarlarla ayrılmış ya da hiç ayrılmadan yan yana dizilmiş şekildedir. Mahrem kavramı pek geçerli değil Çin’de. Otobandaki tesislerde tuvaletler kabin usulü ama içeri girdiğinizde kapıyı kapatmamış, kapatsa da kilitlememiş, dolu olup olmadığını anlamak için kapıyı tıklatmak yerine alttan bakmayı tercih eden insanlarla karşılaşabilirsiniz. Bu nedenle Çin’de iseniz yolculuk zamanı mümkün olduğunca sıvı tüketmeyin! Xi’an’da Orient Hotel’de konakladık 4 yıldızlı idi gecelik 274 RMB (70 TL) ödedik.  Otelin konumu da çok iyiydi metroya çok yakın ve etrafta KFC, Starbucks mevcuttu. Valizleri odaya bırakıp hemen otelin yanındaki KFC’ye koştuk. Bir şeyler kötü başladığı zaman yayılan negatif enerji sanırım arkasından gelen olayları da etkiliyor olsa gerek KFC’de yiyecek birkaç tavuk parçası bulabildik sayım yaptıkları için mutfağı kapatmışlardı.Ertesi sabah erkenden kalktık planımızda ilk önce şehre 22 km mesafedeki Terra Cotta Askerlerini görmek daha sonra şehre dönüp surları gezmek Davul ve Çan kulesini görüp ünlü Büyük Cami’yi görmek ve gece de Müslüman sokağında gezmek vardı. Sabah erkenden hazırlanıp çıktık. Karşımıza çıkan ilk Starbucks’tan kahvaltılıkları aldık.




Bu zamana kadar gezdiğimiz bütün yerlerde Starbucks’a mutlaka uğramışızdır karşılaştığım en kötü personel buradaydı.  Fakat daha sonra fark ettim ki şehrin genel durumu bu, insanlar kaba ve donuk. Bunun nedeni belki de yüz ölçümü güzel Adana’mız kadar olmasına rağmen şehirde yaşayan 4.5 Milyon insan olmasıdır. Şehir turizmde de öncülük yaptığı için günlük nüfusun ne kadar artış gösterdiğini tahmin bile edemiyorum. Son dönemde çıkan haberler Çin’in iç turizme önem verdiği yönünde,  gittiğimiz her yerde de bunu kolaylıkla hissedebiliyoruz. Starbucks’tan sonra yola çıktığımızda bir anda kendimizi trafiğin ortasında bulduk ve 22km’lik yolu tam 5 saatte gidebildik.


Bu 5 saate bir Allah’ın kulu da çıkıp ne oluyor neden bu trafik sıkışık diye bir serzenişte bulunmadı. Adamlar bol bol yol kenarlarına tuvaletlerini yaptılar bazı kadınlar onlara eşlik ederken bazı kadınlar arabada doldurdukları poşetleri yolun açılması ile araç camlarından dışarı fırlattılar. 5 saat sonucunda trafik polisleri araçları başka bir lokasyona yönlendirip insanları otobüsle devam etmeye zorladılar.


Biz de arabayı uygun bir yere park edip nerede olduğumuzu anlamaya çalıştık ve tamamen içgüdüsel olarak o otobüsten inip ötekine binerek Terra Cotta Askerinin bulunduğu müzeye ulaştık. Biz arabamızla gittik araç olmadan gitmek için The East Square of Xian Railway Station Bus Terminal: Take tourism bus no.5, bus no.914, 915 kullanabilirsiniz. Müze yolu boyunca sağlı sollu her yer nar bahçesiydi. İşin ilginç tarafı narların dalında poşetlenmiş olarak duruyor olmasıydı. Bir, üç, beş derken bütün bahçelerdeki narların poşetlenmiş ve poşetlerin çeyreği su ile dolu olduğunu gördük. Bunu yapmalarının sebebi bölgede bulunan bir tür sineğin ürünlere zarar vermesiymiş.




Aynı işlemi üzümlere de yapıyorlarmış. Müzenin bahçesinde gördüğüm kalabalığı sanırım ömrü hayatım boyunca unutmayacağım. Müze çok geniş bir alana kuruluydu. Bilet kuyruğundaki üstün çabalarım sonucunda içeri girdik. Biletler kişi başı 150RMB yaklaşık 50TL. 


 5 saatlik trafik ve müze bulma çabaları sonunda tuvalete gitmem gerekiyordu. Müzede bulunan ücretli tuvalete yaklaşınca kalabalıktan endişelenmedim çünkü eğer bir şey için para ödüyorsak hijyen açısından bir farkı olmalı diye düşündüm fakat içeri girdiğimde karşılaştığım manzara ise kelimenin tam anlamıyla korkunçtu. Kapıları ve sifonu olmayan bir tuvalet etrafta yaklaşık 10 adet kova içerisi karınca yuvası gibi kalabalık ve bu kadınların bir kova kapma çabasını ( su için değil, tuvalet ihtiyacını gidermek için) dehşet içinde gördüm. Dışarı fırladığımda kireç gibi olmuştu suratım ve sinirden ağlamamak için kendimi zor tuttum. Velhasıl o noktada yapacak hiçbir şey olmadığı için tuvalete girme isteğimi rafa kaldırıp müzeye girmek için yaklaşık 50Bin kişinin olduğu sıraya girdik.







Sırada beklerken Eşimle göz göze gelmemeye çalıştık. Çünkü birimiz isyan etse diğerimiz anında her şeyi yakıp o sıradan çıkacaktı. Sadece harcadığımız onca zamanın hatırına gıkımızı çıkarmadan sırada bekledik. 



  Nedir bu Terro Cotta Askerleri ? M.Ö 240 yılı civarlarında Kral Qin Shihuang tarafından yaptırılmışlardır. Yapılma sebebi, imparator öldüğü zaman ona ait eşyaların kendisi ile gömülmesi geleneğidir. Ordu da kralın bir eşyası olduğu için, Kral ordusunun kendisi ile gömülmesini istememiş ve onların heykellerini yaptırmaya karar vermiş. Heykellerin, rivayete göre her birinin yüz ifadesi farklı olduğu söyleniyor.








Biz ancak platform üzerinden görebildiğimiz için doğrudur ya da yalandır diyemeyeceğim. Uzun yıllar gömülü kalmış bu ordu hakkında çeşitli hikâyeler dolaşıyor. 1920 yılında bir çiftçi tarafından bulunduğu fakat o dönem korktuğu için söylemediği söylentiler arasındadır. Güncel durum ise 1976 yılında bir çiftçi tarafından tarlasında kalıntılara rastlayıp yetkililere haber verdiğidir. Kaynaklar toprağın altında çıkarılmayı bekleyen 8000 asker olduğunu söylemektedir. Yüzeyde kaç adet var bilemiyorum. Kral Askerlerinin yanı sıra atlarının da heykellerini yaptırmış onlar da başka bir salonda gösteriliyordu.








Müzeden çıktıktan sonra bizi bekleyen en önemli sorun nasıl döneceğimizdi. Km’leri bulan otobüs kuyrukları insanın sinirlerini bozmaya yetiyordu. Ne yapacağız diye düşünürken ilk otobüse bindiğimiz yerde bir park vardı ve ben o parkın önünde fotoğraf çekilmiştim ama parkın adına dair hiç bir fikrimiz yoktu. Sıraya girmeden direk otobüslere yöneldik Türkiye’deki değnekçileri hatırlatan kızlı erkekli görevlilere parkın fotoğrafını gösterip nasıl gidebileceğimize dair anlaşmaya çalıştık ve bir görevlinin gösterdiği otobüse sıraya girmeden atladık elbette bunu yaparken inanılmaz rahatsız olduk fakat başka çaremiz yoktu ne o sıra biterdi nede bizim buna katlanacak sabrımız kalmıştı..



Konserve kutusundaki sardalyalar gibi ilk otobüse bindik değişim yapmamız gereken durağa geldiğimizde atlayıp yine tamamen içgüdüsel diğer otobüse binip arabamızı park ettiğimiz yere geldik. İnsan arabasına kavuşunca seviniyor fakat tekrar trafiğe katlanacağını bilmek sevinci yaraladı. Dönüş yolumuzu değiştirip otele gidip arabayı bıraktık ve akşam yemeği içim Mcdonals’a  gittik bu arada saat akşam 8 oldu. Şehir surları ve Çan-Davul kulesinden vazgeçip Büyük Camiyi görmek için Müslüman mahallesine metro ile gittik. Metro hattı şehir surlarını gösteriyor Büyük Cami Davul(Drump)kulesinin arka sokağında, otobüsle gelmek isteyenler 4-6-7-8-11-12-15-26-29-32-43-118 numaralı otobüslerle ulaşabilirsiniz. Müslüman mahallesine gittiğimizde metrodayken mi oldu yoksa yürürken mi oldu bilmiyorum fotoğraf makinamdaki bütün resimlerin silindiğini fark etmemle başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Üstüne birde sokaktaki insan selini görünce moralimde tabi ki alt üst oldu. Karşımda duran insan kalabalığına mı yanayım yoksa giden fotoğraflarıma mı bilemedim. 







Camini önüne geldiğimizde sadece namaz kılan insanları içeri aldıklarını öğrendik kapıdan sadece kafanı uzatmana izin veren bir görevli ve birbirini itekleyen insanları görünce bu kadar yeter deyip otele geri döndük. İnternetten bulduğum bir program sayesinde silinen fotolarımın bir kısmını geri getirebildim. Xi’an’da dikkatimi çeken bir diğer konu hava kirliliği idi. Fabrikalar şehir merkezine çok yakın mesafelerde faaliyet gösteriyor. Xi’an’a gelirken yaşadıklarımızı tekrar yaşamamak için dönüşü nerede ise günün ağardığı bir saate aldık. Sabah çok erken olduğundan yol gayet sakindi. Biraz bu sakinlik bizi de rahatlatınca yolumuzun üzerindeki Huashan dağına uğradık.







Eteklerinde her zaman ziyaret ettiğimiz tapınaklardaki rahiplerden farklı rahiplerle karşılaştık. Burada ki rahipler Taoizm’i destekliyorlarmış. Huashan dağı, dağcılık sporuna ilgi duyanlar için bir cennet olsa gerek. Dünyanın en sarp dağı olduğunu anlatan bir yazı vardı girişinde. Tırmanış sırasında karşınıza tapınaklar ve konaklama alanlarının çıkacağını belirten tanıtım yazısı yine girişte bulunuyor. Giriş ücreti sezona göre değişiyor. Çetin kış şartların da 120RMB ılıman dönemlerde 180 RMB biz pek tırmanış konusunda hevesli olmadığımız için girmedik. Ama yaşlısı genci eline eldivenini alanı tırmanışa geçiyordu. 



Eğer tatil dönemi yolunuz düşmüşse buralara, kalabalıktan dolayı dağın tepesinde mahsur kalabilme ihtimalinizi ve dip dibe tırmanış yapacağınızı bir kez daha hatırlatmak isterim.



Dönüş yolunda Mcdonals bulduk ve bunun başımıza gelen en güzel şey olduğunu söylemekten asla gocunmayacağım. Bu seyahatimiz sonucunda vardığım kanı ‘’Hangi tatil güzel olmaz!!’’ söyleminin ’’Bazı tatiller kötü olabilir’’ diye değişmesi oldu. Yolculuk esnasında başlamak için yanıma aldığım Dan Brown’un ‘’Cehennem’’ kitabını da bitirmeme vesile oldu.


Hayatım boyunca da 2 günde bitmiş 500 küsur sayfalık tek kitap olma özelliğini koruyacağı kanısındayım. Konusu itibari ile Dünyada ki nüfus artışı konusunun hayatımıza etkilerini iliklerime kadar hissetmiş bulundum. Yaşadıklarımız tabi ki bizi yıldırmış değil yeni güzel seyâhatlere..    

1 Ekim 2013 Salı

Qingdao


Qingdao

Qingdao, Çin’in Kuzey kısmında yer alan ve dünya ihracatının döndüğü Shanghai’dan sonra ki en büyük limana sahip güzel şehir. Uzun yıllar Alman sömürgesi olarak ve bir dönemde Japonya’nın hâkimiyetinde kaldıktan sonra Çin Halk Cumhuriyeti topraklarına yeniden katılmıştır. Bu çok ulusluluk Qingdao’ya bir Çin şehri olmasından çok Avrupai bir hava katmıştır. Pek de güzel olmuştur.

Geçen Mayıs ayında bir hafta sonu aklımıza esmiş ve basıp gitmiştik. O vakit sadece bir gece kalmıştık bir gece tabi ki hiçbir şeye yetmedi.  Mid-Autumn Festival bu sene hafta sonu ile birleşince Qingdao yolları bize de görünür oldu. Mid-Autumn adı üstünde orta son bahar tatili. Bu tatile özel Moon cake dedikleri ay kekleri yapılıyor.


Marketler restaurantlar çeşit çeşit bu keklerden hazırlıyor, biz de adet yerini bulsun dedik ve son çalışma günü şirkette Moon Cake yedik.  Benim için fazla hamurumsu çiğ bir tadı vardı o yüzden pek beğenmedim. Şeklini dolunaydan alıyor.

1.       Gün
Qingdao’ya geçen sefer hızlı trenle gitmiştik, bu sefer arabayla gittik. Çin’de araba kiralamak yabancılar için mümkün değil, birçok ülkede 6 aya kadar geçerli olan ehliyetlerimizi Çin Hükümeti kabul etmiyor.  Ehliyet için başvuru yapıp sınava girmeniz gerekiyor. Sabah erkenden kalkıp eşyalarımızı yükledik. İlk durak kahvaltılık almak için Starbucks.  Sandiviçleri ve kahveleri alıp düştük yola. Qingdao – Weifang arası yaklaşık 200 km programımızda ilk görmemiz gereken yer dünyanın en uzun köprüsü olarak adını duyuran Haiwan Bridge vardı. 


Köprü 42 km uzunluğunda Sarı Deniz üzerinden 3 şehri birbirine bağlıyor. Rotamızı köprünün üzerinden şehre girecek şekilde ayarladık ve Qingdao’ya buradan girdik. Başlangıçta bilinmeze doğru gidiyormuş hissi veriyor insana ucu bucağı görünmeyen bir yol.


Qingdao’da  konaklamak için Agoda.com’dan Ibis Hotel’i tercih ettik. Gecelik 54TL ödedik. Agoda.com’un söyle bir güzelliği var yaptığınız her rezervasyon için bonus kazanıyorsunuz ve bir süre sonra bu size bir gece bedava konaklama olarak geri dönüyor. Otel bu zamana kadar kaldıklarımıza kıyasla kötüydü. Temizlikte sınıfta kaldılar.   


Otele hemen yerleşip hızlıca gezi programına başladık. İlk durak Qingdao Katolik kilisesiydi.  Qingdao’da metro yapım aşamasında, 2014’te faaliyete geçecek bu yüzden şehiriçi ulaşım ya otobüsle ya da taksi ile olmak zorunda. Katolik kilisesi şehrin en eski yapılarından (Adresi: No.15 Zhejiang Road, Shinan District, Qingdao 266001). Kilise, sahile yakın sayılacak bir mesafede, o yüzden sahilden de kolaylıkla gidebilirsiniz. Kiliseye giderken yolda bir Çin klasiği olan sokağa asılmış çamaşırlarla karşılaştık. 


Kilisenin içerisi ziyarete kapalı tıpkı saraylarda olduğu gibi korumalı bir bölmeden içeriye bakabiliyorsunuz sadece, etraf düğün fotoğrafçıları ile dolu belki 10’dan fazla çift burada çekim yaptırıyordu. 



Sanırım gelinleri kıskandırmak niyetinde olan bir temizlik görevlisi etrafta tüm çalımı ile dolaşıyordu.   

Kilise binasına dışardan bakıp sahile indik. Kiliseden doğruca aşağı indiğinizde Qingdao’nun görülmesi gereken yerleri arasında geçen Zhanqiao Pier ve hemen karşısındaki Little Qingdao. Tren istasyonu sahile çok yakın istasyondan çıkar çıkmaz sahile inerseniz bu güzel 2 yapı karşınızda olacak. Pier tadilat dolayısı ile kapalıydı. Little Qingdao küçük bir ada üzerinde tarihi deniz feneri var. 


Luxen Park'a kadar sahilde yürüyüş yaptık  sonra orda biraz dinlenip yine sahilde olan Alman Hapishanesi Müzesi'ne gittik (Qingdao Germany Prison Museum Site -Adres: No.321 Changzhou Road, Shinan District, Qingdao 266003) Müzeye giriş 25RMB içerisi oldukça ilginçti. 



En çok ilgimi çeken bölüm Japon işkence odasıydı. Müzede dolaştıktan sonra yemek yemek için daha önce belirlediğimiz İtalyan restaurantına gittik.



Qingdao’da fastfood’tan ziyade uluslararası restaurantları denemeye karar vermiştik. Milano Italian Restaurant bu gezimizin en favori mekanı oldu. Her akşam gittik. Gittiğimiz mekânların Çince adreslerini http://www.qingdaochinaguide.com  temin edebilirsiniz.   Yemek olarak önden domatesli fesleğenli çıtır ekmeklerden söyledik, vejetaryen pizza ve lazanya da ana yemek olarak sofrada yerini aldı.   İçecekler meşhur Qingdao biraları. Biralar buz kovasında geldiğinde medeniyeti iliklerimize kadar hissettik. Yemek, sohbet derken bütün akşam Milano restaurantın bahçesinde geçirdik 350RMB hesap ödedik.



2. Gün

Erkenden uyanıp Marina City alışveriş merkezine gittik adından da anlaşıldığı gibi burası Qingdao marinada olan bir yer. 2008 Pekin Olimpiyatların bir ayağı bu marinada yapılmıştı, yelken barınağı ve 4 Mayıs meydanı da burada. Marina ile birleşen sahili takip ettiğinizde 4 Mayıs anıtını ve müzik meydanını görmeniz mümkün.



Diğer tarafta ise Deniz feneri ve ülke bayraklarının olduğu kordon mevcut, özellikle akşamları şehrin tüm manzarası burada tüm ihtişamı ile sizi bekliyor. Sabah erkenden çıkıp marinaya geldik çünkü yer bulmak biraz sorun olabiliyor öğlene kadar kahve ve denize karşı kitap okuma keyfini yaşadık.
Yeni durağımız Qingdao Protestan Kilisesi (adres Jiangsu Lu 15, Qingdao) kiliseye giderken tesadüfen Signal Hill Park’a rastladık burada nedir diye içeri girdiğimizde Alman sömürgesi olduğu zamanlarda burasının bir sinyal merkezi olduğunu öğrendik.



Bir tepenin üzerine kurulu kulelerin görüntüsü mantara benziyor kuleye bir parkın içinden çıkılıyor giriş 10RMB. Kuleye çıktığımızda doğru bir seçim olduğunu fark ettik Qingdao’da görülmesi gereken her yeri ayaklarınızın altına seriyor. Kule, Ankara’daki Atakule formatında döner bir platform var. Kuleyi de gezip tekrar kilise yollarını tuttuk. Protestan kilisesi dışarıdan bakıldığında çizgi filmlerdeki evleri andırıyor. Burada da düğün fotoğrafçıları var ama Katolik Kilisesine nazaran talep oldukça düşüktü. Kilise girişi 10RMB bu zamana kadar gördüğüm en sade kilise hiçbir resim ya da heykel yok içeride bomboş duvarlar sadece camlarında işlemeler vardı. Birde kilisedeki boşluktan mı dikkatimi çekti bilmiyorum ilk defa daha önce filmlerde gördüğüm kilise orgu ile karşılaştım. 




Kiliseden çıkıp Zhan Shan Tapınağı'na gittik (ShiNan District > ZhongShan Park Alanı) parkta biraz dolaştık ve tapınak bölümüne geçtik. Giriş ücretliydi ama girişteki güvenlik bize güzellik yapmak istedi sanrım bilet satmadan bizi içeri davet etti. Daha önce gördüğümüz tapınaklarla hemen hemen aynıydı tek fark daha büyük olmasıydı.   




Her bölümde Budist rahipler sıkı koruma halinde idiler. Budist rahipleri aktif olarak gördüğüm ilk yer de burası oldu. Enteresan olarak ilk defa bayan bir tanrıça gördüm. 


Parkın içinde bulunan ama çok yüksekte olduğu için teleferik ya da araçla çıkılabilen Qingdao TV Tower’a gittik giriş 180 RMB.   


Tower dönüşü Şarap sokağına gittik burası yan yana dizilmiş şarapçılardan oluşan bir sokak ama biz mi yanlış zamanda gittik bilemiyorum çok sessiz sakin sanki hiç faaliyet yokmuş gibiydi sokakta bir de şarap müzesi vardı ama Çinliler ve şarap pek mantıklı gelmedi ve girmedik.


 Karnımız acıkmaya başlayınca planlarımız arasında olan Alman restaurantına gittik.
Alman restaurantının hemen yanında Grand Theatre  ve Tsingdao Beer festival alanı vardı oralara da  küçük bir ziyaret yaptık. Bu sene festival tarihlerinde Türkiye’de olduğumuz için kaçırdık.



Zur Bierstube German Restaurant’ta da bahçede oturmayı tercih ettik. Bahçesi olan bir mekan bizim için bulunmaz bir nimet. Hemen menüleri karıştırıp patates salatası, biftek ve hamburger, yanına da Alman birası söyledik. Yemeklerin hepsi çok lezzetliydi ortalama 320RMB civarı bir hesap ödedik. Ama gönlümüz İtalyan resturantının keyifli ortamında kalmıştı. Yemekten sonra tekrar bir şeyler içip muhabbet etmek için Milano İtalian’a gittik.




3.Gün

Bu gün tek planımız olduğu için biraz geç kalktık. Bir şeyler yemek için otelin hemen yanındaki KFC’ye gittik dönüşte 3 gündür hazırlıklarını gördüğüm ama bir türlü denk gelemediğim bir düğün seremonisi ile karşılaştık. Otelin yanında bir nevi düğün salonu olarak tabir edebileceğimiz bir mekân vardı, girişe toplar ve trompetli teyzeler dizilip müzik yapıyorlardı 2 genç arkadaş da ejderha kıyafetleri giyip gelinle damadın girişinde bir çeşit gösteri yaptılar. Kalabalıktan çok az şey yakalayabildim.


Çin'de 4 rakamının telafuzu ölüm kelimesinin seslendirilişi ile çok yakın olduğu için 4 rakamı uğursuz sayılmaktadır bu nedenle 4 rakamının bazı binalarda, asansörlerde ve benzeri durumlarda kullanılmayı tercih edilmediğini duymuştum fakat yaklaşık bir yıldır burda yaşamamıza rağmen ilk defa gördüm.


  Bugünkü programda Polar Ocean World’ a gidip yunus gösterilerini izlemek vardı. Qingdao’da enteresan binalar her yerden yükseliyor. Gösteri girişi 180RMB içerde ufak çaplı bir akvaryum mevcuttu.


Kutup ayısı, kurt, penguen, fok, çeşit çeşit balıklar ve yunuslar vardı. Gösteri beklediğimizden daha kısa sürdü en kötü tarafı ise İngilizce hiç kullanılmaması oldu.




Yunuslardan sonra deniz aslanı ve fokların gösterisini izlemek için yan taraftaki salona geçtik. Deniz aslanı pek espiritüeldi.


Gösteriden sonra Laoshan dağına gitmek istedik fakat buraya gitmek için otobüslere binmemiz gerekiyordu yeterince Çinlilerle haşır neşir olduğumuz için bu tatilde biraz daha şansımızı zorlamayalım keyfimiz yerinde kalsın dedik ve vazgeçtik. Akşam yemek planımız Hint Mutfağı denemesi idi. Fatima Indian Restaurant'ın yolunu tuttuk.


Burada menüden Vegetable Pokora, Vegetable Salad, Dhal Tadko, Chicken Tikka Masala söyledik. Hepsi birbirinden lezzizdi yemeklerin. Mekân Hint geleneklerine göre dekore edilmişti. İçerdeki sivrisineklerse kendimizi Hindistan'da hissetmemiz için dekorun bir parçası idi sanırım. Afiyetle yemeklerimizi yedikten sonra sohbet-muhabbet için yine Milano İtalian'a gittik.



4.Gün

Biz sabah yolluk kahvelerimizi alıp yapacak bir şeyimiz kalmadığı için Weifang'a döndük ama ben daha önceki gelişimizde gittiğimiz biraz müzesinden bahsetmek istiyorum Tsingtao Brewery Museum (Adres : 56 DengZhou Road) müze eski bira fabrikası aslında, fabrika faaliyetlerin devam edebilmesi için daha büyük bir alana taşınınca burası müze olarak tahsis edilmiş. Müzenin bulunduğu sokak sağlı sollu restaurantların bulunduğu hayli neşeli bir mekân. Müze girişi yanlış hatırlamıyorsam 25RMB idi.

İçerde kuruluş evraklarından bu güne kadar yapılan reklamlarına paketlenme aşamasına kadar birçok bölüm mevcut. Dünya biralarının olduğu vitrinde, Efes Pilsen’i görmekte ayrıca gurur verici idi. Sarhoşluk hissini yaşamak için dizayn edilmiş bir oda da gezilecek yerler arasında. Müze ziyareti sırasında 2 yerde bira test barları var bunlardan birinde Raw beer dedikleri ham biranın test edildiği kısımdı. Ham bira açıkçası işlenmiş biralardan çok daha lezzetli idi. Müze çıkışında küçük bir bar var burada ham birayı sevenler için özel satış yapılıyor ancak biralar fıçıdan servis edildiği için alıp götüremiyorsunuz.



Eğer yolunuz bir gün Qingdao’ya   düşerse bira müzesi kesinlikle görülmesi gereken yerler arasında. Qingdao’da bir Türk restaurantıda mevcut burası bir restauranttan daha çok fast food kıvamında Istanbul Turkish Restaurant(adres: Mykal Mall-7F, Mykal Food Court) Mayıs’taki ziyaretimizde gitmiştik. İşletmecisi Kurtuluş isimli Türk bir arkadaştı. Yemekler gayet lezzetli tavuk dönerden iskendere birçok yemek vardı. Resturantın müşterileri ise şehirdeki yabancı turistlerdi. Sanırım onlar da yaşasın Türk mutfağı diye buradalardı. Qingdao için 2-3 gün oldukça yeterli görülmesi gereken her yeri bu sürede rahatlıkla tamamlaya bilirsiniz.