Gün olur alır başımı giderim
Denizden yeni çıkmış ağların kokusuyla
Şu ada senin
Bu ada benim
Yelkovan kuşlarının peşi sıra...
Orhan Veli’nin ‘Gün olur’ şiirinin ilk kıtası gibiydi geçen bir haftalık seyahat. Yer mavi, gök mavi okyanusun ortasında dolandık durduk.
Maldivlere ikinci gidişimiz, ilk seferinde bir daha ne vakit yolumuz düşer derken çok içten temenni etmiş olsak gerek, 2 yıl sonra yeniden buluştuk. İlk gidişimiz Zülce için olmuştu. İlk yaş günü şerefine. Bu gidişimiz ise bizim şerefimize daha doğrusu Scuba aşkına oldu. Tıpkı Malezya seyahatimizde olduğu gibi Adana Free Life ve Exit Turizm işbirliği ile olan bir dalış turuna katıldık. Yolda geçen zamanı hesaba katmaz isek 7 gece 8 günlük bir turdu bu ve rotamız fotoğrafta gördüğünüz gibi koca bir kare şeklindeydi.
Male’de başlayan yolculuğumuz Male’de son buldu. Zülce ile ilk kez tek başımıza bir yolculuk yaptık. Sevgilisiz yolculuk çok yorucuymuş gerçekten. Biz Adana’dan grupla önce İstanbul’ a gittik, uçuşlar Qatar Airways ile Sabiha Gökçen Havalimanındandı. Oradan Qatar/Doha ve sonrasında Male olacak şekilde 3 uçuş yaptık.
Gözünü sevdiğimin THY’si bence dünya üzerinde sayılı havayollarından bir tanesi. Aktarmalar, beklemeler derken bir ara bu yolculuk hiç bitmeyecek dedim ama Allahtan rötar falan olmadan tam zamanında Male’ye inebildik. Latif’le uçaklarımız 10dk arayla iniş yaptı. Olası bir rötarda onu beklememiz gerekiyordu ama şans bizden yanaydı. Male’ye inmeden uçakta bir form dağıtılıyor. Bunu eksiksiz doldurmanız ve pasaporttan geçerken görevliye vermeniz gerekiyor ola ki uçakta alamadınız, pasaport kontrolünde temin edebiliyorsunuz. Maldivler Türk vatandaşlarından vize istemiyor. Ülkeye girişte parmak izi alındıktan sonra 30 günlük giriş izni pasaportunuza basılıyor. Bizim ikinci girişimiz olduğu için parmak izi vermedik. Hemen giriş damgalarımızı vurup geçirdiler. Pasaporttan çıkar çıkmaz güvenlikten geçiyorsunuz, el bagajlarınız kontrol ediliyor. Maldivlere alkol sokmak yasak. Kontrol aslında bunun için yapılıyor. Bagajlarda yakalanan alkollere el konuluyor bir tutanak tutulup ülke çıkışında size geri teslim ediliyor. E biz onca yolu kat ediyoruz iki keyif yapamayacak mıyız diyorsanız panik yok, otellerde ve teknelerde alkol serbest, oralardan satın alabiliyorsunuz, bu arada içkilere tutanak tutmadan el koyma hakları da var. Mesela bir arkadaşımıza tutanak tutulurken diğerininkine direk el koydular. İlk güvenlikten geçtikten sonra valizleri almaya gittik. Valizleri aldıktan sonra da valizlerin sağına soluna bir bakmak gerekiyor çünkü bazı valizlere gümrük kontrol etiketi basıyorlar ve elinizi kolunuzu sallamadan çıkmanıza engel oluyor bu durum, eğer çaktırmadan etiketleri sökebilirseniz sorun yok ama sökemezseniz tekrar xray cihazlarına o koca valizlerle girmeniz gerekiyor. Daha önceki gelişimizde tamamen tesadüf bir şişe şarap yakalatmadan çıkarmıştık ama bu sefer hiç risk almadık. Kapıdan çıkıp toplanma alanına geçtik. Tekne personeli bizi karşılamaya gelecekti ben sevgilimin uçağı inmiş mi diye bakmaya giderken yolda karşılaştık 40 gün sonra müthiş heyecandı bizim için, hele Zülce için, artık son günler baba diye sayıklamaya başlamıştı. Latif’in gelmesi ile ekip tamamlandı ve bizi asıl teknemize götürecek olan Donnie isimli motora bindik.
Bütün haftamızı geçireceğimiz teknemizin ismi Carpe Diem’di. Carpe Diem 3 farklı tekneden oluşuyor Google’la Carpe Diem Maldives yazarsanız diğer tekneleri ve otelleri hakkında bilgi edinebilirsiniz. Donnie aynı zamanda bizim dalışa çıkacağımız tekneydi. Bütün dalış malzemelerimizi bu teknede bıraktık tekne, balina ve yavrusu misali yanımızdan ayrılmadan bizimle hareket etti. Donnie dışında bir de Ringgi adlı sandal kıvamında tek motorlu bir ulaşım aracımız daha vardı, o da bizi sığ suların ortaya çıkardığı kimsenin olmadığı adacıklara çıkardı. En başından belirtmek isterim ki hem tekne mürettebatı hem dalışlarda bize liderlik eden hem Donnie çalışanları hem kaptan çok başarılı ve anlayışlılardı. Tabi ki ufak tefek aksaklıklar yaşanmadı değil ama genel olarak notum pekiyi oldu hepsine.
3 yaşında bir çocukla, tam zamanlı tekne konaklaması sorunsuz geçti. Grubumuzda toplam 20 kişi ve Zülce vardı. Bu 20 kişinin 2’si yine arkadaşlarımızın çocuklarıydı ama onlar junior Diver (10 ve 12 yaş) olarak bizimleydi ve bazı dalışlara katıldılar. 3 kişi de dalış yapmadan bizimle seyahat ettiler. Geri kalanların bir kısmı Malezya’da tanıştıklarımız ve yeni arkadaşlardı. Grup seyahatinde en önemli nokta uyumlu olabilmek. Düzen bozan sorun çıkaran birilerine denk gelmek cenneti cehenneme çevirebilir.
Carpe Diem 3 katlı bir tekneydi biz giriş katındaki odalarda kaldık. Teknede ilk iş odalara yerleşmekti sonra tekne ve dalışlar için genel kuralları konuşmak üzere toplantı bölümünde buluştuk. Nasıl bir güzergah izleyeceğimiz, yemek saatlerimiz, teknenin bölümleri, yapılmaması gerekenler, bir haftalık programımız, dalışlar gibi konular üzerine konuşup ayrıldık. Latif hariç hepimiz çok uzun yollardan geldiğimiz için dinlenmeye ihtiyacımız vardı.
Zülce’nin gözü ne tekne görüyordu ne deniz ne de yorgunluk varsa yoksa baba, ne çok özlemiş ☹
Bütün yemeklerimizi teknenin balkon kısmındaki restoranda yedik. Her gün 4 dalış yapılıyordu bazı günler 3 bazı günler 2 duruma ve rotaya bağlı olarak. Sabah ilk dalış 6.30’da sonrası programa göre şekilleniyordu.
Bir kaç kere Zülce uyurken dalışa kaçtık biz yokken uyanırsa tekne personeli takip ediyordu dalış yapmayan arkadaşlarımız da biz gelene kadar oyalıyorlardı. Maldivler insanın aklını alıyor, başka bir dünyada, huzurdan başka bir his yokmuşçasına yaşatıyor insanı. Su altı ayrı, su üstü ayrı bir cennet.
Muhteşem dalışlar yaptık. Mantalarla dans ettik, Nurse sharklarla sırt sırta yüzdük yeri geldi kuyruklarından tokatlar yedik. Gri köpek balıkları her yerdeydiler elimizi böğrümüzde selamımızı verdik ses etmedik. Benim minnoş renkli balıklarım, anemonlarım yine mercanların arasında başımı döndürecek kadar renkli ve güzellerdi. Bir tek o çok hayalini kurduğumuz Whale Shark’la yine tanışamadık. Neredeyse bir günümüzü onu aramaya harcadık. Tam yaklaştık derken derinlere daldı ve uzaklaştı. O arama faslı öyle bir şeymiş ki benim sayabildiğim kadarı ile 15 dalıcı teknesi peş peşe, suyun yüzünde, gölgesini arıyor ve görüldüğü an dalıcılar suya atlıyor ona doğru yüzüyorlar. Bu balıkların büyüklükleri 5 metre ile 20 metre arasında değişiyor.
Su altı çok inanılmaz bir dünya, ben kendi başıma olsaydım eğer sanırım yapacağım en son hobi scuba olurdu. Latif’i tanımadan önce en korktuğum şey denizdi. Hayatım havuzlarda geçmiş, yüzme eğitmenliği bile yapmış biri olarak denizden korkmak ne kadar komik olsa da öyleydi. Sevgilimin diretmeleri ve deniz aşkı yol oldu bana, şu hayatta aşılmayacak korkular yokmuş dedirtti. Bu son Maldivler turuda anılarım için çok önemli taşlar koydu. Nurse Sharklarla yaptığımız gece dalışı en ekstrem maceramdı. Zülce o akşamüstü uykuya daldı ve bize resmen gidin dedi. Tası tarağı toplayıp Donnie atladım. Günbatımının hemen ardından suya indik. Dalış yaptığımız nokta bir otelin resifi. Alimatha Jety dalış noktasının ismi. Burası eskiden balıkların alışması için otel görevlileri tarafından beslendiği bir yermiş. Artık beslemeyi bırakmışlar ama balıklar buraya gelmeye devam ediyor. Akıntının çok güçlü olduğu bu bölgede kancalı dalışlar yapılıyor. Belirlediğimiz noktada suya girdik ilk başta görüş olduğu için fenerlerimizi kullanmadık ve akıntıya kendimizi bırakıp en iyi konumu bulana kadar dolaştık bu esnada sağımızdan solumuzdan kocaman Nurse Sharklar geçmeye başladılar. Her geçen bir öncekinden büyüktü heyecandan gözlerim kocaman olmuştu. Asıl gösteri güneş kaybolup karanlık çökünce başladı. Nurse sharklara kendileri gibi kocaman vatozlar katıldı. Karanlıkta görmedikleri içen de mesafeler git gide yaklaştı sırt sırta yüzer duruma düştük. Akıntı çoğaldıkça balıklar arttı, heyecan arttı, etraftaki dalıcı sayısı arttı, belki 30-40tane kocaman balığın ortasında akşam muhabbetti gibi oldu. Nurse sharklardan biri geçerken kuyruğu ile sevgilimin kamerasını tokatladı, tam noluyor derken yukardan bir vatoz öyle vurulmaz diyerek bir darbe de o attı kuyruğuyla, en korkunç olanlar zaten vatozlardı. O kuyruklarındaki iğne ölümcül olduğu için köşe bucak onlardan saklandık. Balıkların heyecanına kapıldığım bir an kafamı bir çevirdim ki sevgilim yok, gece dalışı, karanlık, akıntı, koca koca balıkların gerginliği bin kat oturdu yüreğime, deli gibi etrafta onu arıyorum, yok, derken dalış liderimiz hadi dedi gidiyoruz kancaları çektik ama benim aklım Latif’te, nerde? Meğer akıntı paletini çıkarmış, anında fark edip peşine düşmüş akıntıda kuvvetli olduğu için gruptan kopup başka bir noktada kanca atmış, dönüşe geçtiğimizde elimizle koymuş gibi buluştuk. Ama benim heyecanım uzun süre geçmedi. Mantalarla olan dalışımız da efsaneydi. 5-6 metrelik Mantalar burnumuzun dibine kadar geldi. Okyanusun en asil canlısı bence kesinlikle Mantalar, duruşları, yüzüşleri safi asalet. Bu seyahatte yaptığım en zor dalışta Gri köpek balıklarını görmek için girdiğimiz bir noktada akıntıya karşı yüzdüğümüzdü. Hayatımda o kadar güçlü bir akıntı görmedim daha önce, regülatörden çıkan baloncuklar yukarı değil yere paralel çıkıyordu resmen. Güç bela yüzüp bir duvarın tepesine asıldık önümüzdeki kanaldan geçecek olan Gri köpek balıklarını beklemeye başladık. O akıntıda kıpırdaman duruşları, süzülüşleri bu balıkların ne kadar güçlü olduklarını bir kez daha hatırlatıyordu.
Dalışlardan arta kalan vakitleri genelde dinlenerek geçiriyorduk kimsenin kolunu kıpırdatacak hali kalmıyordu. Bazı akşamlar yemekten sonra balık tuttuk. Ne büyük hazmış attığının dolu gelmesi. Ben bile değme balıkçılara taş çıkaracak kadar başarılıydım. Teknede dalış yapmayan kişiler de olduğu için mümkün olduğunca onlara yönelik şeyler de yapılmaya çalışıldı.
Mesela bir öğleden sonra millet dalıştayken lokal bir adaya çıkardılar. O an dalışa gitmeyenlerle birlikte adayı gezmeye gittik. Öncesinde kaptan, adanın lokal olduğu için askılı giymememizi, yarım kollu tişört ve şortla gitmemizi rica etti. Guraidhoo, 2004 yılındaki tsunamiden etkilenen adalardan bir tanesi. Tsunami öncesi adanın yaşam standartları yüksek iken yaşanan doğal afet sonrası her şeylerini kaybetmişler. Balıkçılık ve turizm geçim kaynakları olmuş. Asya’da felakete uğramış çok mekan gördüğümüz için açıkçası burası çok da içler acısı gelmedi. Gayet düzenlerini kurmuş, temiz, bakımlı bir ada idi. Halk, aşırı muhafazakardı her bir köşeden siyahlar içinde hanımlar fırlıyor, sakallı takkeli beyler dükkan önlerinde bekliyordu. En enteresanı, evlerin önündeki kara lahana saksılarıydı. İstisnasız bütün evlerin önü kara lahanaydı. Lokal adalarda alışveriş yapma isterseniz yanınızda bolca bozuk dolar bulundurmalısınız.
Başka bir vakit, yine herkesler dalıştayken gündüz ortaya çıkan bir adacığa yüzmeye gittik çocuklarla ve dalmayan arkadaşlarımızla. Nöbet sırama denk geldiği için bu turkuaz sularda keyif yapma fırsatını da yakalamış oldum.
Bir gece ıssız bir adada akşam barbekü partisi yapıldı. Adaya bizimle birlikte iki tekne daha çıktı. Onlarda akşam yemeği için masalar kurdular. Bu adaya her şey teknelerden, sallarla taşındı. Adada elektrik ve su yoktu. Gün batımı yemek hazırlıkları başladı, sofralar kuruldu yemekler taşındı. Fenerlerin ve mumların ışığında yemekler yendi. Yapay aydınlatıcılardan uzaklaştıkça gökyüzü yere iniyor. Bütün yıldızlar alabildiğine parlak ve ihtişamlı oluyor. Karanlık çöktükçe bir rüyanın içine giriyor insan sanki. Yıldızların içinde yürüyor gibi. Ada’dan ayrılmadan son bir yürüyüş yapalım derken algları fark etmemizle rüya daha da büyüdü. Suyun içinde adım attıkça parlayan alglar( phosphorescence ) gökyüzünde yıldızlar daha ne olsun. Adım attıkça kıvılcım çakar gibi kaçıştırlar. Zülce başta anlam veremedi sonra oyuna katılıp atlayıp zıplayıp her yanı ışıl ışıl yaptı. Bunu daha önceki gelişimizde yaşamamıştık çok keyifliydi.
Zülce sanırım bu kadar denizin içinde olup ilk kez bu kadar su diye çıldırmadı. Koca hafta hepi topu 3 -4 kere girebilmesine rağmen çok keyifli ve mutluydu. Tekne olayını sevdi. Son gece dalışı için teknenin arkasına ışık kurulup mantaların gelmesini bekledik. Mantalar gelince hemen suya inilecekti velhasıl mantalar gelmedi onun yerine bir Nurse Shark ailesi geldi. Herkes köpek balığına doyduğu için o saate ıslanmak istemedi. Ama tekne çalışanlarının getirdiği balıklarla onları ellerimizle besledik. Zülce için çok farklı bir deneyim oldu. Teknede yemekler Asya mutfağı ağırlıklıydı haliyle, biz ailecek bayıldığımız için sorun olmadı. Zülce’nin yemediği yerlerde patates kızartması makarna imdadına yetişti. Tatil vakitleri beslenme konusunu çok zorlamıyoruz açıkçası, gündelik hayatta zaten sağlıklı besleniyor. Bir tatil klasiği olarak erkenden uyandı, gündüzleri ‘ama bak güneş var’ bahanesinin arkasına sığınarak uyumadı çokça zaman, akşamları ise ‘ama benim uykum yok’ diyerek direndi ama bütün bu az uykulu olmaya rağmen sorun çıkarmadan tatilin keyfini çıkardı.
Dönüşler uçak ile olduğu ve basınç mevzularından dolayı bir gün önceden dalışlar bitirildi. Kalan zamanda Donnie ile Male’ye gittik. Male’de açıkçası görülecek bir şey yok. Öbek öbek erkek yığınları ile dolu bir sahil. Bir sebze pazarı ve etrafta çokça hediyelik eşya satan dükkanlar vardı.1 saat kadar takılıp tekneye geri döndük. Toplanacak valizler ve dalış takımları teknede bizi bekliyordu. O gecede teknede kalıp ertesi sabah kahvaltıdan sonra ayrıldık. Yeni yollar yeni sular yeni balıklar bekleyin bizi...