28 Nisan 2015 Salı

Boracay- FiLiPiNLER

Gün olur alır başımı giderim, Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda. Şu ada senin, bu ada benim, Yelkovan kuşlarının peşi sıra. Ne güzel söylemiş Sevgili Orhan Veli, kafayı dağıtmak yada toplamak için en doğru yer sanırım adalar. 2015’in ilk tatili, Şubat ayındaki memleket ziyaretini saymazsak Filipinlerin Boracay adasına oldu. Hem sezon olması hem de yakın dönemde arkadaşlarımızın adaya yaptığı seyahatler Filipinleri listede biraz öne almamıza vesile oldu. Ayrıca ilk sırt çantalı tatilimiz oldu. Nisan’ın ilk haftası Hristiyan aleminin kutsal bayramı olan Paskalya dönemi bu sene Çin’deki Mezar ziyareti tatiline denk geldi. Mezar ziyareti tatili daha önceki senelerde bahsettiğim gibi ailelerin, uzak yerlerdeki kabristanları ziyaret edebilmesi için düzenlenmiş bir tatil. Biz de bu tatili fırsat bilip düştük yine yollara.Rotamız Şangay – Manila – Caticlan uçak ile sonra tekne ile Caticlan-Boracay.
Şangay’dan Filipinlerin başkenti Manila’ya direk uçuşlar mevcut. Türkiye’den gelmek isteyenler için aktarmalı seferler olduğu gibi, THY’da artık haftada 3 gün Manila’ya direk sefer düzenlemeye başladı. Uçuş süresi 12 saat civarı. Biz Şangay’dan China Estern havayolları ile gece uçağına binip sabah 4.30 Manila’da olduk. Manila Caticlan arasını da Philippine Airlines’a ait halk arasında pırpırlı olarak tarif ettiğimiz pervaneli uçaklarla yolculuk yaptık. Bu uçakların bilet fiyatları 50 dolardan başlayıp saatler arası artışlar gösteriyor. Biz 04.30 da ilk uçak 8’de idi lakin 150 dolardı kişi başı bizde 9.50 deki 50 dolarlık uçağa bilet alıp 2 saat beklemenin bir sıkıntı olmayacağına karar verdik. Şangay’daki uçak daha hareket etmeden Philippine airlines’tan arayıp uçağın saat 12.30’a ertelendiği haberi gelince moralimiz bayağı bozuldu, çünkü bu günü kaybettik demekti bir yerde. Manila havalimanına sorunsuz güzel bir yolculuk yaptık. Uçağımız Terminal 1’e indi. Hemen pasaporttan geçip (Türk vatandaşlarına 30 gün vize kapıda veriliyor) hemen döviz bozdurmak için ofislere yöneldik ama Hristiyanlık için önemli olan bu 3 gün Good Friday- Black Saturday-Easter Sunday döviz bürolarının kapalı olduğu yazıyordu. Çıkış kapısındaki güvenlikler bu durumlarda kuru 1 Dolar = 40 Peso’dan parayı değiştiriyorlar. (Normal kur 1USD=44 Peso) Manila’da terminaller arası geçiş yaya olarak yapılamıyor. Ya çıkışta sizi karşılayan taksilerle istediğiniz terminale gidecek yada kapıdan çıkar çıkmaz sağ tarafta bulunan ücretsiz otobüsleri tercih edeceksiniz. Biz bolca zamanımız olduğu için otobüsleri beklemeyi tercih ettik.
Servisler durakta yazıldığı gibi yarım saate bir gelmiyor. Ya saat başı yada daha uzun bir süre alıyor gelmesi. Servislerin ücretsiz olduğunu bilmediğimiz ve döviz bürolarının diğer terminallerde de kapalı olup olmadığını bilemediğimizden güvenliklerden biraz nakit temin etmiştik. Terminal 3 Manila- Caticlan uçağımızın kalkacağı yerdi. İlk iş kontuarlara gidip ertelenen uçuşumuz için check in yapmaktı. Kontuardaki bayan uçuşumuzun ertelendiğini üzülerek belirtip bir anda bizi bırakıp gitti. Geldiğinde kabul ediyorsak saat 8.00 deki uçakla bizi göndermek istediğini söyleyince biranda her şey değişti. Sayesinde tatilimiz yarım gün daha uzamış oldu. Hemen işlemleri halledip bir saat sonra kalkacak uçak için hazırdık. Bu arada Terminal 3 teki döviz büroları açıktı. Gelmeden önce en iyi kurun havalimanlarında olduğunu hem arkadaşlardan hem de bazı bloglardan okumuştum. Seyahat için ayarladığımız gerekli meblağı burada çevirip kahvaltı yapmak için üst kattaki yemek bölümüne çıktık. Coffee Bean adlı kahvecide Bagel dedikleri kahvaltı setini tercih ettik(Poğaça domates salatalık vs..) havalimanlarında ücretsiz internet her yerde vardı.
Manila-Caticlan uçuşlarında sırt çantalı seyahat fiyatları ile bagajlı seyahat fiyatları arasında 100 dolar fark var. Sırt çantalarında sınır 7 kg. Caticlan’a gideceğimiz uçak 50 kişilikti ve ilk pervaneli uçak yolculuğum oldu. Beklediğimden daha az türbülans yaşayarak 1 saatte Caticlan adasında olduk.
Caticlan havalimanı minicik olmasına rağmen inanılmaz karışık ve karmaşa doluydu. Uçaktan inip gecekonduyu andıran binaya girip hemen karşınızda beliren kontuara benzeyen yüksek kürsülerden bir form dolduruyorsunuz kalacağınızı günü oteli belirten. İşler buradan sonra biraz doğru yol bulmaya kalıyor. Catıiclan havalimanı binasından çıkıp hemen sağ taraftaki yolu takip edip yolun sonunca Trycle denilen motordan bozma 3 kişilik taşıyıcılara binip Caticlan limana ulaşmanız buradaki botlarla Boracay adasına geçmeniz gerekiyor.
Trycle’lar 100pesoya limana gidiyor 100 peso liman harcı 75 pesoda bot bileti vermeniz gerekiyor. Boracay adasına geçince de buradaki trycle ile anlaşıp gideceğiniz bölge için pazarlık başlıyor. Biz bunların hiç biri ile uğraşmak istemediğimiz için havalimanında bulunan aracı firmalarla anlaşıp kişi başı 500 peso verip kendimizi rehberin eline bıraktık ve 40dk olmadan kendimizi otelin şezlonglarında bulduk. Boracay 4 station’dan oluşuyor. 1. Station daha lüks otellerin bulunduğu sakin bölge 2.station gece hayatının ve alışverişin olduğu hareketli bölge 3.station 2ye göre sakin daha hesaplı konaklamamın olduğu bölge. Ama sahil hepi topu 4km olduğundan an gelip kaçıncı stationda olduğunuzu bile karıştırabildiğiniz kadar yakın bölgeler birbirine. Biz 3.station da Azzura Di Boracay Hotel’de kaldık.
Bu sefer oteli arkadaş tavsiyesi ile ayarladık. Gecelik 50 dolar kahvaltı dahil anlaştık. Yüksek sezon fiyatı. Uzun e-mailleşmelerin ardından parayı orda ödememizi kabul edip rezervasyonumuzu yaptılar. Otel denize sıfırdı. Kahvaltı pankek yada omlet konseptliydi. Kendine ait şezlong mevcut, girişte restaurantta vardı. Odalar daha önceki konakladığımız otellere göre daha konforsuz ve bakımsız olsa da kasa, sıcak su ve klima olması en kabul görür yanı idi. İlk günümüz havalimanındaki eleman sayesinde sabahtan başlamış oldu.
Boracay 1.GÜN : Beyaz kumlara ayak basan masum insanlar olarak şezlongda deniz aslanları gibi bir o yana bir bu yana dönerek güneşlenme faslına başladık hemen ama bu kadar hareket karnımızı acıktırınca otelin iki bina yanındaki restauranta attık kendimizi. Izgara kalamarların kokusu bütün plajı sardığından bizde tercihi ondan yana kullandık. Fiyatlar hemen hemen her yerde aynı idi.
Akşam üzeri bu tatilimizin başlıca amacı olan dalış için gerekli kulüplerle tanışıp bilgi almak için bütün sahili dolaştık hatta gün sonunda adanın simgesi haline gelmiş olan Willy’s Rock’ı da ziyaret ettik. Dünyaca ünlü White beach’teki tek kaya oluşumu olması muhafazakar ada sakinleri için çok etkileyici bulunmuş ve hemen oraya Meryem ana heykelini yapıp kayaya kutsal bir anlam yüklemişlerdir.
Boracay’da Hristiyanlık yoğun bir şekilde yaşanıyor. İlk gün Good Friday gecesine denk geldiği için adanın hiç bir yerinde müzik yayını yapılmadı. TV’lerde dini programlar vardı. Dalış için otele en yakın olan Calypso Diving Center tercih ettik. Tercih sebebimizde yaptığımız görüşmelerde en ciddi imajı sergileyen olmalarıydı. Dalış ücreti 40 dolardı. Dalış konusunda kafamızda hep soru işaretleri vardı çünkü bizim sertifikalarımız Türkiye’de yaygin olan CMAS ‘a aitti yurtdışında yaygın olan ise PADI sertifikalar. Ama hiç sorun olmadan kayıt işlemi yapıldı. Ertesi sabah latif 3 ben 3 olmak üzere 6 dalış için anlaştık. Dalış işi de hallolduğuna göre sahile geri dönüp yayılmaya devam ettik.
Kumsaldaki hengameyi izlemek son derece keyifliydi. Çocuklar akşam üzeri I Love Boracay temalı kaleler yapıp 50 peso karşılığı isterseniz 1500 kare fotoğrafınızı size ait kamera yada telefonla çekiyorlardı.
Boracay’da görülmeye değer şeylerin başında kesinlikle günbatımı geliyor. Güneş ufukta sıfır noktasında batıyor. Bütün insanlar o saate bu muhteşem doğa olayını görmek için sahile doluşuyordu. Yaşadığım o an aklıma kazınan manzaralardan biri oldu.
Güneş battıktan sonra odaya dönüp hazırlanıp tekrar sokaklara düştük. Sokak dediysem otelden adımı atıyor ve kumsala düşüyor insan. Akşam yemek için öğlen yediğimiz yere gittik yine kumlara masalar dizilmiş bizde en öndeki masaya kurulup ada klasiği haline getirdiğimiz Istakoz , balık, Prawn denilen büyük karides ve salata soframızı kurup deniz sofrasına gömüldük. Ben farklı olarak bu sefer istiridyede söyledim.
Ada’da yerel bira ve kokteyller revaçtaki alkol ürünleri birde adadaki en müthiş içecek frozzen shake dedikleri buzlu taze meyve sularıydı. Gelip gidip muzlu, mangolu, ananaslı, karpuzlu ve daha nice çeşitli içip durdum. Yemekten sonra arkadaşların tavsiyesi olan station 2 deki Wave bar’a gittik ama Good Friday’den dolayı ortalık sadece insan sesi doluydu. Biraz takılıp bir şeyler içip otele döndük.
Boracay 2. GÜN : Sabah uyanıp okyanusa nazır kahvaltılarımızı yapıp Calypso’nun yolunu tuttuk.
İlk dalışta Şöyle bir sorun oldu benim dalışımı bilmedikleri için ilk etapta Latifle birlikte dalış yapmamıza izin vermediler. Latif Batığa gitti 35 metre, bende Balinghai’de reef dalışı yaptım. Geminin bir ucu 18 diğer ucu 35metredeydi. Bölge Camia Wreck olarak geçiyor.
Benim dalış yaptığım bölge son derece keyifli idi Akdenizde görmediğim envai çeşit balıkla karşılaştım. Sular Akdeniz’e kıyasla daha akıntılıydı. İlk dalışta 26.5 metreye kadar indik. Bu benim bu zamana kadarki en derin dalışım sanıyorken ertesi gün 28.5’i gördüm. Yine mutlaka advance olmam gerektiği tavsiyelerini dinledim ama meselenin benim kafamın içinde çözülmesi gerektiğini bir türlü anlatamıyorum. Su altını çok seviyorum, ama halen bir o kadar da ürküyorum! Biraz daha zamana ihtiyacım var!
2.dalışı latifle birlikte yaptık. 22 metre Diniwid bölgesine çok keyifliydi benim için Latif varken sürekli konuşmak istemem ve bunu bir şekilde çığlıklarla olsa bile başarabilmem sanırım beni bayağ yetenekli yapıyor. Dalışlarımızın hepsini Filipinli Roy ve Darwin ile yaptık. Calypso’da yabancı çalışan sayısı hatırı sayılır çoklukta ama yerellerle bu iş daha keyifliydi. Ve hava 50 barı görmeden çıkmayı teklif dahi etmediler.
Calypso’nun bir diğer güzel yanı ise grup dalışlarında sayı 4’ü geçmemesi idi. Bazı dalış okullarının bir ordu ile dalışa gittiğini gözlemlediğim oldu. Cumartesi 3.dalışı Fridays Rock’a yaptık yine latifle birlikte 18metre Fridays Rock çok keyifliydi kaplumbağa kovalayıp balıklarla oynadım. Vatoslara selam çakıp Kayıp Balık Nemo’yu aradım. Günün sonunda ki genel değerlendirmemiz akıntıdan dolayı görüş Akdeniz’e nazaran kötü olmasına rağmen bu kadar çeşitli canlıyı bir arada görmek paha biçilemezdi. Günün sonunda Pazar adaya uğraması beklenen tayfun dedikodularının sabah belli olacağı haberlerini ciddiye alsak da biz yine de rezervasyon yaptırdık lakin Pazar sabah benim için uygun bir dalış olmadığından Latif 9.00 da katılacak bende 11.00de başka bir dalışa eşlik edecektim. Rezervasyon işleri bitince kendimizi sahile atıp yine gün batımının eşsiz güzelliğinde kaybolduk.
Akşam yemek için Victoria Diving’in restaurantını kullandık. Yine menüde Istakoz, prawn, balık, salata vardı. Mekanlardaki fiyatlar üç aşağı beş yukarı aynı idi. Pazarlık sizin inisiyatifinizde ama ne bir Çin ne de bir Tayland kadar şart değildi.
Her şeyin üzerinde fiyatı yazılı olduğu için, genelde fiyatın belirtilmediği yerlerde pazarlık yapmayı tercih ettik. Yemekten sonra biraz sahilde yürüyüp Calypso’nun önündeki sahilde duran minderlere attık kendimizi. Benim sabah dalış yaptığım Singapurlu çiftte yanımızda oturuyormuş meğer biraz onlarla da muhabbet edip geceyi bitirdik.
Boracay 3.GÜN : Sabah erkenden kalkıp kahvaltıyı okyanusun mis gibi kokusu ile yaptık.
Gökyüzü Tayfun sizi teğet geçti hadi dalışa diye ışıl ışıl parlıyordu. Bende sahilde yalnız kalmamak için Latiflerle gittim. Onlar dalış yaparken teknenin tadını çıkarıp kah kitap okudum kah fotoğraf çektim.
Latif’in 4.dalışı TRI-Bird bölgesindeki uçak batığı idi 29 metre. Suni batırılmış. Uçak pek büyüleyici değilmiş. Kaş’ta ki daha keyifli imiş. Dalış sonrası Calypso’nun önündeki İtalyan restaurantında biraz takıldık. Son dalışlarımızı da ayrı yaptık. Aynı bölgede daldık Channels Boracay ama derinlik ve rotamız farklı oldu. Latif 34 metre, ben 28.5 metre. Bölge Boracay adasında deniz trafiğinin en yoğun yaşandığı yer ve akıntıların en güçlü olduğu bölge olarak geçiyordu. Partnerini kaybetmen durumunda Filipinlerin bilmem kaçıncı adasında kendini bulmanın söz konusu olduğu bölgenin diğer özelliği: Boracay adasında kullanılan elektirik, internet, telefon kablolarının bulunduğu kanallarında burada olmasıydı. Benim için hayatımın unutulmaz anlarından biri gerçekleşti. Uçmak hissinin manasını iliklerime kadar hissettim. Suya iner inmez akıntıya kapılıp kilometrelerce sürüklendik tek bir kez bile palet vurmadan. Canlı olarak nerede ise hiçbir şey göremedim ama yaşadığım his hepsine bedeldi. Suyun altından geçen kabloların hattına kadar gidip onları da gördük. Latiflerde aynı akıntı hızında daha derinden geçtiler ve hatta Latif yaklaşık 3 metrelik bir Vatozla burun buruna gelmiş.
Son dalışlardan sonra Calypso’dan ayrılıp otelin şezlonglarına attık kendimizi öğle yemeği için adanın taze deniz ürünlerinin satıldığı ünlü Talipapa balık pazarına gittik. Bulması hiç kolay olmadı! Station 3’de Victoria Diving Centre yanında ki daracık sokaktan ilerleyip yaklaşık 300 metre sonra bulacaksınız.
Talipapa’ya uzanan dar sokak boyunca yan yana dizilmiş hediyelik eşya satan bir dünya incikçi boncukçular var. Talipapa balık pazarında aldığınız balıkları hemen yanlardaki restaurantlarda gönlünüze göre pişirtebiliyorsunuz. Talipapa’da bize verilen fiyatın yarısını ödedik pazarlık sanırım orda şart. Pişirme işlemleri içinde Natalia Cuisine’yi tercih ettik. Dönüş yolunda Latifle ayrılıp dükkanlara daldım. Ganimetleri toplayıp sahile döndüm.
Pazar günü gün batımını denizde karşıladım. Tabiatın güzelliği karşısında nutkum tutuldu.
Boracay’ın en keyifli anları bence bu gün batımlarıydı. Akşam deniz ürünlerinden yorulduğumuzu hissedince kendimizi Sea Breeze’deki açık büfede bulduk buranın açık büfe fiyatları diğer restaurantların 2 katı idi. Ama etleri şahaneydi! Yemeğin üzerine Boracay’ın ünlü tatlısı Hola Hola yedik
Pek bir şeye benzemese de yenilmeyecek kadar kötü değildi. İçeriğinde buz, süt, jöle, fındık, fıstık, fasulye, mısır ve daha bir sürü şey mevcut. Sea Breeze’ın diğer özelliği Aşçılarının belirli aralıklarla restaurantın önüne çıkıp dans etmeleriydi. Bende ekip ruhunu destekleyip onlarla dans ettim fena eğlenceliydi. Akşam yemeği, dansı, yürüyüşü derken soluğu Calipso’nun minderlerinde aldık yine. Alışkanlık güzel şey.
Boracay 4.GÜN : Sabah dalış olmamasına rağmen son gün olduğu için çok geçe kalmadık. 9 da kahvaltı faslını bitirip şezlonglara yeniden kurulduk. Dönüşümüz akşam 8 uçağınaydı lakin bu sefer havalimanı burnumuzun dibindeki Caticlan havalimanı değil, 70km uzaklıktaki Kalibo havalimanı idi. Gitmeden neler araştırıp okuduysam hep bilgiler havada kaldı. Aklımda bir türlü nasıl döneceğimiz netleşmediğinden otelin danışmasında ki bayandan gelişte kullandığımız gibi bir rehberlik hizmeti olup olmadığını sorduk ve kişi başı 500pesoya yine bir rehberle dönüşü ayarladık ve akşam üzeri saat 15te ayrılmak üzere randevulaştık. Zaman kısa olunca insanın uğraşmaya yüreği de olmuyor. Kalibo havalimanına gidecekler için sistem şu: 1.Adım: Otelden Boracay liman (geldiğimiz liman) bir Trycle bulup limana ulaşmak. 2.Adım: Bilet alıp ve vergiyi ödeyip Caticlan bölgesine geçmek 3.Adım : Caticlan liman çıkışında bulunan minibüslerden Kalibo havalimanına gidene binmek. Toplamda tüm masraf kişi başı 300 falan tutuyordu. Otel saat 2 de çıkış yapmamıza izin verince bizde denize doyup, azıcık bronz olup keyif yaptık. Anahtarı teslim edip otelin retauranta yemek yememiş olmamak için oturup bir de güzel pizza yedik.
Rehber tam saatinde geldi bizi hiç yormadan uğraştırmadan minibüse yerleştirdi. 70 km’lik yolu 2 saatte aldık. Çünkü yollar otoban olmadığı için anca varabildik. Yolda gördüğüm manzaralar sefaletin tablolarıydı. Sazlıklardan yapılmış camı kapısı olmayan nice köylerin içinden geçtik. Tek beton yapıların okullar ve kiliseler oluşu ise misyonerliğin ne boyutta olduğunu hissettirdi. Neredeyse okulu ve kilisesi olmayan köy yoktu. Adada da çok fazla evsiz vardı.
Kalibo havalimanına vardığımızda hiç bu kadar bakımsızını görmediğimi fark ettim. Her şey karman çormandı. Deli gibi bir güvenlik taraması vardı. Boracay’dan aldığım eşyaları koymak için birde plaj çantası vardı elimde ek olarak ama problem yapmadılar. Kalibo’da 150 peso kişi başı vergi ödedik. Kapılarda duran görevliler ödemeden giriş yapmanıza izin vermiyordu. Manilaya 1 saat rötarlı olarak büyük uçaklarla seyahat ettik.
Manila’da Hard Rock Cafe havalimanına oldukça yakındı ve gece 1’e kadar açıktı. Bir Alsancak Seyahat Klasiği olan ziyaretimizi yapmadan dönmek çok ayıp olacağı için doğru taksi durağına yöneldik saat 10.30’da taksi sırası çok fena boyutlarda olduğu için 3 katını ödemeye razı olup özel taksilere binip bir nevi zamanı satın aldık. İyi ki de yapmışız. Hard Rock Cafe’de ilk defa canlı performansa denk geldik, yedik, içtik ve çok güzel bir nokta koymuş olduk. Dönüşte Manila havalimanında şu meşhur 500pesoluk vergi ödemesine yakalandık.
Arkadaşlar 2 hafta önce gittiklerinde ödemediklerini söylemişlerdi. Bende kimi yerlerde ödendiğini okudum kimi yerlerde ödenmediğini, dönem dönem değişiklik gösteriyor sanırım. Manila havalimanı için en önemli uyarım gümrükten geçtiğiniz an içeride döviz büroları yok!. Şangay’da güvenlikten çıkmadan olan döviz büroları değişim yapıyor. Ama diğer ülkeler için durum nedir bilmiyorum. Ve Duty Free’de satış dolarlaydı. Yine bir tatil bitti ve biz yeni rotalara bakmaya başladık.. Seyahatler hiç bitmesin..

2 yorum:

  1. Kitab-ül Hiyel'i ben de çok severim. Hatta İOA kitapları içinde en çok sevdiğimdir :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bende pek severim İOA kitaplarını ama benim favorim Puslu Kıtalar Atlası'dır. :)

      Sil