4 Eylül 2013 Çarşamba

Kaş, Ölüdeniz, Dalyan, Bodrum (Bahr-i Sefīd) – 2

     Bahr-i Sefīd (Akdeniz) – 2


Yaz geldi, bütün sıcaklığını iliklerimize kadar hissettiğimiz Temmuz ayında Türkiye yolları bize göründü. Hazır iki haftalık yaz tatili için gittiğimiz bu kısa zamanın bir haftasını geçen sene yarıda bıraktığımız Akdeniz turunun kalan kısmını tamamlamalıydık. Planlarımızı yapıp gerçekleştirmek için yollara koyulduk.  Programımız önce memleket hasreti gidermek ve Anamızı-Babamızı görmek için tabi ki Adana’ydı. 3 saat gibi geçen 3 günün ardından düştük yine tatil yolların

     1.gün /  Bahr-i Sefīd (Akdeniz)

Sabah saat 6’da Adana’dan düştük yollara yine, Antalya yolunun muazzam manzarası eşliğinde geçen sene gönlümüzü fetheden Kaş’a istikamet. 



Bu defa gitmeden kalacağımız otelleri ayarlamanın verdiği rahatlık ile huzurla Kaş’a ulaştık. 



Bu sene Agoda.com’dan ayarladığımız Ani Pansiyon’da kalacaktık.



Kaş’a vardığımızda kolayca bulup yerleştik. Geçen seneki Antifelos pansiyona göre daha konforsuz ve manzarasız olmasına karşın güler yüzlü personeli tüm eksiklerini örtbas etti. Günlerin koşturmacasını ve yorgunluğunu atmak için 1 saat dinlenip Kaş sokaklarına düştük.



 Açlık hat safhada olduğundan hemen sahildeki Lola Restaurant/Bar’a oturduk.


Keşke oturmasaydık diyebileceğim bir hizmet ve yemek ardından kaçarcasına ayrıldık mekândan. Ucuz hizmet, kalitesiz yemek anlayışına sahip bu restaurant canımızı biraz sıktı. Servis berbat, yan masamızda oturan bir grubun sürekli şikâyetleri, gelen yemekleri geri göndermeleri düşüncelerimizi destekliyordu. Hemen biraz ilerdeki Giorgias Bar’a atıyoruz kendimizi. Müzik güzel, servis şahane. Hele ki barın sahibi ya da işletmecisi emin değilim yalın ayak gezen, başında bandanası eksik olmayan komiktir ama geçen seneki kıyafetleri ile bizi karşılayan bohem sahibinin enerjisi her şeyi daha güzel kılıyor


Biralarımızı yudumluyoruz. Bu yaz Kodak sualtı çek at fotoğraf makinelerinden aldık başladık onu incelemeye. Bu arada Adana Free Life Dalış Okulu Özgür Kocamaz’ dan aldığımız referans ile  Sub Aqua dalış okulunu arayıp ve ertesi gün dalış için randevu ayarladık. Sabah dalış olacağı için uzatmadan pansiyona döndük. Kaş, Antalya sınırlarına girmiş iseniz mutlaka uğranılması gereken, sıcak, samimi ve sizden, bizden, hepimizden.



2.gün Bahr-i Sefīd (Akdeniz)

Sabah erkenden kalkıp kahvaltımızı Ani pansiyonun terasında yaptık. 




Sonra dalış için Kaş Liman’ına gittik. Sub Aqua teknesini bulup kayıtlar tamamlandıktan sonra dalış noktasına hareket etti tekne.



Ben 10.deneme dalışımı yapacağım için son derece rahat iken verilen brifing sırasında yerin dibine giriyorum. 10 deneme dalışı ve ardından gelen ne yapıyorsun sen bakışları delip geçiyor. Ben deneme dalışlarıyla günümü gün ederken aslında bröve alabilecek kıvamda olduğumu fark ediyorum. 




 Su altına indiğimde ise gördüğüm manzara ve yaşadığım sınırlar beni bröve almaya tetikledi. Döner dönmez eşim 2.yıldız için Free life dalış okulu ile eğitime hazır gidecekken ben de 1 yıldız sertifikasını alma kararını verdim. Kaş’ı bu kadar sevip benimsememize rağmen yola devam etmek zorundayız her anımız dolu. Dalış dönüşü limandan buzluğu doldurup yollara düştük.

Bilen bilir, Kaş ile Kalkan arasında bir doğa harikası var, Kaputaj Plajı. Bu güzel plaj, falezlerin hemen bitiminde başlıyor ve yeraltı sularının kumların arasından akması sonucu denizin turkuaz rengini bize sunuyor. 



Plaja ulaşmak 187 basamak.  Sanırım 15 sene kadar önce ailemle gittiğimde plaj aynı güzellikleydi. Şezlonglardan arınmış, sadece güneşten korunmak için şemsiye kullanılan bir plaj, kimse başınızda bekleyip sipariş vermenizi ya da şezlong kiralamanızı beklemiyor. Aşağıda küçük bir büfe var. 187 basamak bana dokunmaz diyorsanız istediğiniz her şeyi yanınızda getirebilirsiniz. Kaputaj’da işimiz bitince Kalkan’a yol aldık.


Kasaba içinde araçla dolaştık hem sıcaklığı hem de sakinliği pek arabadan inmeye ikna etmedi. Yeni durağımız Fethiye yolu üzerinde bulunan Saklı Kent Kanyon. Kanyonu bulmamız kolay olmadı. Kalkan’dan Fethiye’ye giderken uzun süre hiç yön tabelası görmedik. Durum böyle olunca ilk gördüğümüz tabeladan içeri girdik.


 18 km’lik mesafede kanyon. Yol boyunca ara sıra yön tabelaları karşınıza çıkmaya devam ediyor. 


Fakat dönüşte çok kritik bir noktada yön belirtilmediği için bir süre yanlış yöne gitmeniz çok doğal. Kanyon girişi ücretli, müze kart geçerli değil. Burası da tıpkı Manavgat Şelalesi gibi özel bir işletmenin elinde. Kanyon muhteşem. 18 km uzunluğa sahip, mevsimlere göre suyun debisi değişiyor.






Biz Ağustos ayında gittiğimiz için kanyona girerken dizlerimizin üzerine kadar su çıkıyordu. Daha fazlasına sanırım vücudum dayanamazdı. İnanılmaz soğuk su, 5 metrelik alanı geçene kadar dondum. Kanyonun içinde biraz yürüdük, killerle oyalandım. Çok fazla kurumadan dönüşe başladık. Çünkü o buz gibi sudan geçmek düşüncesi bile insanın kanını dondurmaya yetiyordu.




Dönüş kısmında Türklerin katıldığı bir tura rastladık. Kanyonda Body rafting diye bir şey yaptıklarını anlatıyordu. Body rafting Kanyonun tazyikli suyuna kendinizi bırakmaktan ibaret. Ben bu aktiviteyi biraz tehlikeli buluyorum. Sonuçta suyun akışında kontrolünüzü kaybedebilir, kayalara çarparak yaralanabilirsiniz.



Kanyon çıkışında bir sürü restaurant mevcut, hepsi de kendi çapında konsept sahibi, hamaklar, şark köşeleri, küçük nehirler…. Biz oturmayı tercih etmedik. Yolumuz uzundu bir an önce Fethiye-Ölüdeniz’e ulaşmak istedik. Ölüdeniz’de Poseidon Clup Hotel’de kaldık.


 Gecelik fiyatı oda+kahvaltı 90 TL idi Son derece konforlu ve temizdi. Biraz dinlendikten sonra nereye gideceğimize karar verdik. Hisar önü geceleri hakkında pek çok şey okumuştum. Bölgeye geldiğimizde buranın Güney Kore-Seul’deki İteawon bölgesine benzediğini fark ettik. Hint, Çin, İtalyan, Türk mutfağı hepsi yan yana dizilmiş. Yerel lezzetlerden çok uluslararası restaurantların olması çok dikkatimi çekti. Gelen kesim yabancı turist ağırlıklı olunca, ülke tanıtımından çok müşteri memnuniyeti baş sıralarda. Hemen bir balık restaurantı bulup oturduk. 



Bu kadar salatayı mezeyi özlemişken ana yemek olmadan meze keyfi yapmak istedik. Mezeler şahane olmasa da yenmeyecek kadar kötü de değildi.




Hisarönü hareketli, bar teraslarında dans eden barmenlerle dolu etraf. Barların üstüne çıkmış baylar, bayanlar müşteri çekebilmek için ellerinden geleni yapıyordu. Etrafta biraz dolaşıp nereye gideceğimize karar vermeye çalıştık ve sonunda köşe başındaki Efes Garden Bar’ı tercih ettik.





 Bu yazın içkisi bizim için Mojito’ydu.



İçimi rahat olan bu içki; limon, taze nane ve esmer şekerin Bacardi ile buluşması. Efes Garden’da otururken karşı bardaki çalışanlar müşteri çekmek için ellerinden geleni esirgemiyor hatta bir tanesi ağzından ateş çıkarak küçük bir gösteri bile yaptı.



Tek can sıkıcı olan turistlerin peşinde manasızca dolaşan, masalarına kadar gelip sohbet etme bahanesiyle envaı çeşit saçma muhabbet açmaya çalışan erkeklerdi.


3.gün Bahr-i Sefīd (Akdeniz)

Sabah erkenden kalktık. Denizin sefasını Ölüdeniz’de sürme planlarımız arasındaydı. Kahvaltıdan sonra ilk olarak Hisarönü’ne çok yakın Kaya Köy’e gittik. Hisarönün’e geldiğinizde yön tabelaları sizi köyün kapısına kadar götürüyor. 





 Kaya Köy ilk olarak 19.yy da kurulmuş 1923 Türkiye –Yunanistan Nüfus Mübadelesi il e boşaltılmıştır. O dönemden sonra yaşanan bazı doğal afetler sonucu bu harap halini almıştır. Köyü gezerken büyülenmemek içten değil. Daracık taş sokaklar, yan yana evler geçmişi düşünmeden edemiyorsunuz.






Kaya köy sokaklarında bir aşağı bir yukarı gezdik. Her köşede bir kilise, Kilise duvarlarındaki resimler ise hala varlığını korumakta.



Ziyaretimiz bitince kendimizi Ölüdeniz plajına attık. Ölüdeniz plajı milli park unvanına sahip olduğu için giriş ücretli. Araçla giriş 20 TL. 2 şezlong bir şemsiye 21 TL. Parkın içinde birde büfe var aklınıza gelebilecek her şey yemekten meyveye, çereze biradan süte kadar her şey mevcut. Kodak’tan aldığımız sualtı çek at makinemizin son pozlarını burada çektik. Keyifli hatırlar için kesinlikle tavsiye ediyorum. Plajda öğleden sonraya kadar keyif yaptık. Yüzdük, güneşlendik, kitap okuduk, paraşütçüleri izledik.




Keyif kısmı tamamlanınca Dalyan yollarına düştük. Dalyan’da konaklamamızı Jade Hotel’de yaptık.


 Jade Hotel eskiden turist rehberliği yapan Yeşim Hanım’ın hayalini gerçekleştirdiği bir yer. Çarşıya 10 dk. yürüme mesafesinde. Temiz, güvenilir. Odamıza yerleştikten sonra Yeşim Hanımdan tekne turları hakkında bilgi alıyoruz. Sıcakkanlığına güvenip önerdiği tura kayıt yaptırdık. Biletleri kendisi satıyor. Otelden alıp tur bitimi tekrar geri getiriyorlar. Turu ayarladıktan sonra akşam yemeği için çarşıya gittik.


Eşimin ablası Zeynep, Dalyan’da mutlaka yengeç yememizi önerdi. Yemek için biraz dolaşıp nehrin kenarındaki Ceyhan Restaurant’ı tercih ettik. Mezeler ve salatalar müthiş.








Yeşil sebzeler ve salata malzemelerinin bu kadar lezzetli olduğu başka bir yerde bulunmadım sanırım. Yedikçe yemek istiyordum. Salataya doyumsuzluk hissiyatını ilk kez yaşadım. Salatalar ve mezeleri sipariş ettikten sonra ana yemekte söylemek istiyoruz ve ilk kez ızgara yengeç deneyimi burada yaşadık. Yemesi biraz meşakkatli olsa da tadı lezizdi. Yengeç’in yanında balık da sipariş verdik. Balık da oldukça lezizdi. Sohbet muhabbet ve güzel yemeklerin ardından otele geri döndük.


4.gün Bahr-i Sefīd (Akdeniz)

Sabah erkenden kalkıp kahvaltıya indik.



Bahçede keyifli kahvaltıdan sonra tekne turunun servisi bizi almaya geldi. Tur kişi başı 30 TL. Kardak Turizm ile tura çıktık.






 İlk olarak Kaunos'luların (Kbid'lerin) muhteşem eserleri olan kaya mezarları ziyaret ettik. Oyularak yapılmış olan bu kayaların tamamlanması 25 yılı buluyormuş. Tepelerden iple kendilerini sarkıtarak yapılıyormuş. Görkemli mezarlar krallara ait. Bu görkemli yapıların yanındaki işlemesiz yapılar ise halka aitmiş.


Kaya mezarlardan sonra Dalya’nın simgesi Caretta Carettaları görmeye gidiyoruz. Nehrin ortasında bir aile tekneden Carettaları çekmenin bir yolunu bulup insanların onları görmesini sağlıyor. Aynı zamanda meşhur mavi yengeçleri tanıtıp isteyen müşteriler için tanesi 10 TL’den pişirip satıyorlar. 






 Tekne yanaştığında sanırım 100 yaşında bir caretta kendisini gösteriyor. Kocaman!! Birkaç tekne yan yana gelerek bu güzel hayvanı izlerken birden kendi boyutlarında başka bir Caretta da suyun üzerinde beliriveriyor. Keyifle onları izledikten sonra yolumuz İztuzu plajına döndü. 




Plajda yüzme molası da verildi. Burası dünyanın sayılı plajları arasında yer alıyor, tatlı ve tuzlu suyun birbirine karıştığı, incecik kumları olan bir yer. Sahili çok rüzgarlı, ayrıca giriş ücretsiz ama kullanacağınız şezlong ve şemsiyeler için her parçaya 3 TL ödedik. Deniz gayet güzel, temizdi. İztuzu plajından sonra yemek yemek için Kaya mezarların hemen altındaki Other Side Restauranta gittik, burası Kardak Turizm’in kendi restaurantıydı. Açık büfe salata ve mezeler, ana yemek olarak isteğe bağlı tavuk ya da alabalık, yemek tur fiyatına dâhil fakat içecekleri ödüyorsunuz.





Yemekten sonra yeni durağımız Köyceğiz Gölü. Burası sazlıklardan oluşan doğal bir kanalla Akdenize bağlanıyor, bu özelliğe sahip dünyada sadece 7 göl vardır. Gölde yüzme molası verdikten sonra, heyecanla beklediğim çamur banyosunun tesisine geliyoruz. 









Burası, sadece tura katılan kişilerin, hizmetlerinden faydalandığı bir tesis. Bu yüzden hem sakin hem de temiz. Bir güzel çamura bulandık. Bu çamur banyosunun tek kötü yanı ardından girdiğin kükürt banyosunun kokusu, duş alana kadar üzerinizde kalıyor. Turdan sonra otele dönüp Yeşim Hanım’a emanet ettiğimiz kişisel eşyalarımızı alıp Bodrum yollarına düştük. Dalyanın içinden Bodrum yazan bir tabelayı takip ederken küçük bir köyün içinden geçtik. Yol birçok köyün içinden geçip bizi Muğla yoluna çıkardı. Bodrum’a geldiğimizde konaklayacağımız 
Otel Kavala Studio, elimizde koymuş gibi bulduk.



Odaya yerleşip hemen kendimizi Bodrum gecelerine attık. Otel sahile yürüme mesafesinde, Ramazan Ayı olmasına rağmen Bodrum’da hatırı sayılır bir kalabalık vardı.




Tatil programımızda günübirlik Kos Adası turumuz da vardı, bunun için hemen Bodrum Express’e gidip bilet almak istedik. Gazetelerde çıkan haberler Kos Adası ve birçok Yunan Adası’na gitmek için pasaportun yeterli olduğuydu, ne kadar araştırıp soruştursam da net bir bilgiye Bodrum’a gidene kadar ulaşamadım. Bodrum Express çalışanları da bu asılsız haberlerden çok mustarip. Gitmek için vize gerekiyor ve kapı vizesi dedikleri uygulama için de en az 3 gün gerekiyor. Bizim o kadar vaktimiz olmadığı için Kos Adası turumuzu iptal ettik. Sahilde bir aşağı bir yukarı gezdikten sonra Bodrum Kale’nin karşısındaki Bodrum Restaurant’ın terasına çıkıp yemek yedik. 







En az Dalyan’daki kadar lezzetli yeşillikler burada da gönlümü fethetti. Menümüzde deniz mahsulleri salatası, ızgara balık ve yeşil salata vardı. Yemekten sonra meşhur Barlar Sokağına gittik. Bu kadar gürültü kafamızın pek kaldırabileceği bir durum değildi.






Biz de kalenin diğer tarafındaki Fora Bar’da Bodrum’u izledik. Yine mojitolar masadaki güzel yerlerini aldılar. 





                                               Çıkışta midye yemeyi ihmal etmedik.




5.gün Bahr-i Sefīd (Akdeniz)


Kos Adası planları iptal olunca bütün günü Bodrum’a ayırdık. Sabah erkenden kalkıp otelde kahvaltı yaptıktan sonra ilk iş Bodrum Kale’ye gittik. Kale girişi 20 TL, müze kart geçerli. Aslında Kalenin ismi değişti Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi oldu. İçerdeki anforalar yüzyıllara meydan okur gibiler. Kale duvarlarına asılmış hikâyeler pek dikkatimi çekti.  





  Kalede manzara şahane, her köşesini gezmeye çalıştık. İngiliz Kulesi’ni heyecanla ararken bulduğumuzda artık burada şarap içilmediğini öğrendik. Çok büyük kayıp doğrusu, eskiden bu kulede şaraplar test ettirilir almak isteyenler için de satış yapılırmış, görevli 5-6 yıldır orada çalıştığını ve bazı müşterilerin bizim gibi sorduğunu söyledi ama neden kaldırılmış bu uygulama açıklaması yok. Aslında var ama yok!













Kaleden sonra aracımıza atlayıp beldeleri gezmeye başladık ilk durağımız Gümbet’teki Yel Değirmenleri. Gördüklerim karşısında üzülmemek elde değil. Bodrumun simgelerinden biri olan bu Yel Değirmenlerinden sadece 1 tanesi ayakta, belediye onu da akıl edip koruma altına almış sonunda. Gördüğüm manzara utanç tablosu adeta. Her yer çöp, pislik bakımsızlık hat safhada. Tarihi eserler üzerine aşkını yazınca aşkı ölümsüz olur zanneden zihniyet burada da iş başındaymış. Çok üzülerek Gümbet’ten ayrıldık.





Yalıkavak yoluna girdiğimize İstanbul’da yaşayan ama her fırsatta Bodrum’daki yazlıklarına kaçan arkadaşımız Volkan geliyor aklımıza hemen aradık ve şansımızdan onu Bodrum’da yakaladık. Yalıkavak Marina’da Macro Center önünde buluştuk. Macro Center marketlerle ilk karşılaşmam, pek sevdim doğrusu, bayağı gurme marketi, pek mutlu oldum. Volkanı beklerken bizim kırmızı buzluğu da buradan tekrar doldurduk. Mojitonun alkolsüz versiyonu sojito, guarana, %100 üzüm suları ve dahası. 


 Volkan geldiğinde Marina’daki Cook Shop Restaurant’a oturduk. Karnımız fena halde aç olduğu için Volkan’ın tavsiyesine uyup Cook Shop Burger yedik.


Gayet lezizdi. 



Sohbet, muhabbetin ardından konu Bodrum’da yazlık sahibi olmak nasıl olur? Bütün plajlar otellerin ya da restaurant-barların himayesinde evler plaja çok uzak araç park etmek problem, park alanı bulmak ayrı bir problem diye düşüncelerimi söyledim oda bana Yalıkavak’taki yazlıklarını görmem gerektiğinden bahsetti. Gittiğimizde gördüğüm manzara müthiş. Ben Bodrum’da yazlık sahibi diye buna derim, burası paha biçilemez cennet.


 Volkanla akşam yemekte buluşmak üzere ayrıldık ve Turgut Reise çevirdik yönümüzü. Madem Kos’a gidemedik uzaktan görelim bari dedik. Turgut Reis’te en çok hoşuma giden gün batımıydı. 





Sokaklarda dolaştıktan sonra yorgunluk atmak için marinadaki Kahve Dünyası'na oturduk. Herkesin damak tadı elbet farklıdır. Bu sene çok moda olan Macaronların tadına ilk defa burada baktım. Açıkçası pekte zevk almadım. 


Marinadaki mağazalardan biraz alışveriş yaptıktan sonra yine Volkanın tavsiyesi üzerine akşam yemeği için Gümüşlük’teki Yakamoz Restaurant’a gittik.










Manzara müthiş, mekân güzel, servis pek daha güzel. Her şey taze kabak çiçeği dolması, deniz börülcesi, acılı ezme, haydari, ismini bilmediğim yoğurtlu bir meze ve yeşil salata. Eşim, güzel bir levrek seçti bizim için ve Yeni Rakı da yine masamızın en hatırlı misafiriydi. Manzara güzel, yemek güzel, müzik güzel, muhabbet ondan güzel derken Volkan geldi ve Clup Gümüşlük’te aldık soluğu. Çok güzel bir mekan Clup Gümüşlük açık havada gayet salaş ve şıklık arasında gidip gelen bir mekan. 

.

Burada da onlara özgü Guaranalı Bacardi içtim. Lakin bana biraz tatlı geldi. Geceyi çok uzatmadan Bodruma geri döndük çünkü ertesi gün 12-14 saatlik yolculuk bizi bekliyordu. Bodrum ve Kos heyecanından bu sene Marmaris’i pas geçtik, önümüzde uzun yıllar bizde de bu seyahat aşkı varken buluşmamız pek de uzak olmaz gibi.

2 yorum:

  1. super yerler guzel gecmis Darisi yeni seyrusefer adreslerine olsun

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim :) en kısa zamanda olsun :)

    YanıtlaSil