9 Haziran 2012 Cumartesi

HATAY (Antakya-Harbiye-Samandağ)


HATAY

Adana’da yaşayıp komşumuz Medeniyetler Şehri olarak anılan Hatay’ın efsanelerini işitmememiz imkânsız. Tarihi ve etnik yapısı, dillere destan mutfağı, birçok farklı inanca sahip insanların bir arada yaşaması Hatay’ı çekici kılan özelliklerinden bazılarıdır. Şehrin kuruluşu M.Ö 100 binli yıllara dayanıyor ve bu nedenle de birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Hatay’da Müslümanlık, Hristiyanlık ve Yahudilik başlıca inanışlardır ve medeniyetler uzlaşmasının yaşandığı örnek şehirdir. Unesco tarafından bu nedenden dolayı barış kent adayı olmuş ve ikinci seçilmiştir. Eşim çocukluğunun bir bölümünü burada geçirdiği ve babamın yakın arkadaşları da burada yaşadığı için Hatay hakkında az çok bildiğim şeyler vardı. Ama uzun yıllar gidip ziyaret etme fırsatım olmamıştı. Bir hafta sonu abimlerle anlaşıp gitmeye karar verdik. Cumartesi sabah erkenden yollara düşmüştük biz Adana’dan onlar Kahramanmaraş’tan çıkmış ve şehrin girişinde buluşmuştuk. Adana’dan giderken Hatay’ın Belen ilçesinden geçtik. 




Dağın yamacına kurulmuş bu ilçe insanı büyülüyordu. Tepelerdeki rüzgârgülleri ilçenin manzarasına ayrı bir güzellik katıyor.



 Yolun bir bölümünde Amik Ovasının muhteşem görüntüsü de size eşlik ediyor.



İlk durağımız Hatay’ın merkez ilçesi Antakya’da bulunan Saint Pierre Kilisesi oldu, şehir merkezindeki tabelalar kiliseyi kolaylıkla bulmanıza yardımcı oluyor. Kilise girişinde bekleyen çocuklar size küçük meblağlar karşılığında tarihi hakkında bilgi vermek için sıradalar.



Manzara muazzam; nerede ise bütün Antakya ayaklarınızın altında, biraz durup manzaranın tadını çıkarıyoruz.  Kiliseye giriş ücretli, lâkin Müze kartınız varsa sorun yok, eğer yoksa mutlaka temin etmelisiniz.




Antakya'daki ilk Hristiyanların gizli toplantıları için kullandıkları bu mağara Hristiyanlığın en eski kiliselerinden biri olarak kabul edilmektedir. Öyle ki bu dine inananlara 'Hristiyan' adının verildiği kilisedir. Kilisenin içerisinde dağa açılan tüneller mevcut.




Bu tünellerin bir zamanlar burada toplanan Hristiyanların baskınlar sırasında kaçmak için kullandıkları sanılmaktadır. Bizde içerisinde biraz ilerleme çalıştık lakin tünellerin karanlığı insanı ürküttüğü için geri çekildik.


. Kilisenin yaklaşık 200 metre ilerisinde Haron-Cehennem Kayıkçısı silueti var. Buraya çıkmak biraz tehlikeli kilisenin karşındaki patika yoldan ilerlemeniz gerekiyor. Yukarı çıktığınızda ise gördükleriniz sizi büyülüyor. 


Bizim ufak rehberlerden aldığımız bilgilere göre  M.Ö. 175-164 yılları Helenistik dönemde Antiochus IV.Epiphanes zamanında kentte yayılan veba salgının durdurulması amacıyla tanrılar için yontulmaya başlanmış, veba salgınının durması ile birlikte Mitolojide “Cehennem Kayıkçısı” olarak bilinen kaya kabartması tamamlanamadan yarım bırakılmış.



Kiliseden sonra zaman geçirmeden Antakya Arkeoloji Müzesi’ne gidiyoruz. Burada da müze kart iş başında.  Müzede sergilenen eserlerin çoğunluğu, Antakya'nın Roma dönemine ait mozaiklerden oluşmaktadır. Mozaikler Şehir kazılarında bulunmuş. Özellikle mitolojik eserler görülmeye değer.  Ayrıca müzenin dünyanın ikinci büyük mozaik eserleri koleksiyonuna sahip olduğu söyleniyor. 








Müze Asi Nehri’nin hemen yanında, ziyaretimiz bitince nehri seyre çıkıyoruz. Yaz dönemi olduğu için sular çekilmişti ama yine de sıradan bir nehir olmadığını fısıldıyordu.


Asi Nehrinin üzerinden geçip Uzun Çarşı'ya girdik. Aman yarabbi diyeceğiniz bir bölgeden bahsetmeye başlıyorum, bayanlar için çok tehlikeli olan bu çarsı, küçük esnafların yan yana dizilerek bir araya geldikleri bir yer.



Çarşının içerisinde butikler, tuhafiyeler, zücaciyeler (Adana tabiri ile cıncıkçılar), aktarlar, künefe malzemesi satanlar ve künefenin kendisini satanlar, salçacılar, peynirciler, katıklı ekmek ( Antakya’nın geleneksel lezzetlerinden bir başkası Biberlisi, sadesi, ıspanaklısı, çökeleklisi gibi birçok çeşidi mevcut) satan dükkânlar, zeytinyağı, nar ekşisi, tepsi kebabı ve kâğıt kebabı kasapları, defne yağı ve defne sabunu satıcıları, humusçular,  Antakya biberi (acı ile arası iyi olanlar için bulunmaz nimettir yok böyle bir acı desem de yeridir.)  ve aklıma gelmeyen bir sürü şeyi bulabilirsiniz



Abimler nar ekşisini, biz de çökelekleri çantalara koyduk. Çarşının içinde ki bir hanımdan da taze Zahter aldık. Karnımızın acıkmasını fırsat bilip Vitamin kasaba girdik. Kasabın bir de papağanı vardı.






 Menümüzde Kağıt kebabı (lehmileverka )vardı. Etlerimizi mideye indirdikten sonra çarşıda dolaşmaya devam ettik.



Sırada Anadolu’da yapılan ilk cami özelliğini taşıyan Habib-i Neccar Cami vardı. Şehir merkezindeki bu cami, Roma dönemine ait bir pagan tapınağının üzerine inşa edilmiş. Günümüzdeki cami ise Osmanlı dönemi eseri. Etrafı medrese odaları ile çevrili. Caminin içerisinde Hz.İsa’nın havarilerinden Yunus (Yuhanna) ve Yahya (Pavlos) ile onlara ilk inanan ve şehit edilen ilk kişi olan Antakyalı Habib-i Neccar’ın türbesi bulunur. Bizde türbenin içine girip dua ettik. 






Habib-i Necar aslında bir marangozmuş Hz.İsa’nın havarilerini desteklediği için zulüm görerek öldüğü yazılı kaynaklarda geçmektedir. Caminin avlusu oldukça ferah biraz dinlendikten sonra yeni durağımız Hatay’ın diğer bir ilçesi Harbiye. Ertesi gün Samandağ eteklerindeki Çevlik’e geçeceğimiz için gece Harbiye’de kalmaya karar verdik. İstikamet Harbiye. Harbiye, güneye doğru Antakya’nın devamında. Öncelikle kalacak yeri ayarlamalıydık Meşhur Harbiye Şelalelerinin hemen yanında Özcihan Otel’de kaldık.




. İlgilenenler için www.ozcihan.com  Otel hem temiz, güvenli, rahat oluşu hem de fiyat olarak çok uygun oluşu ile gönlümüzde taht kurmuştu. Eşyalarımızı bırakıp Harbiye’deki halk arasında ziyaret olarak tabir edilen Mıkdat El Yemin Türbesi'ne gittik. 


Türbe bir dağın eteğinde gitmek için yaklaşık 1-2 km tek şerit toprak yolda ilerliyorsunuz. Aşağıya indiğinizde bir şelalenin eteğinde tertemiz bir türbe sizi bekliyor olacak.


. Bahçesinde bahurların (bir çeşit hoş kokulu tütsü) yakıldığı, dev kazanlarda adaklık çorbaların, pilavların pişirildiği huzur dolu bir yer.



Dualarımızı yaptıktan sonra Harbiye Şelaleleri'ne çıkıyoruz. Burası küçük küçük birçok şelalenin bir arada olduğu muazzam yer.






İsterseniz piknik malzemelerinizi alıp masa kiralayabilir, isterseniz de oradaki kafe ve restaurantlardan sipariş verebilirsiniz. Biz ikinci seçeneği uygulayıp yorgunluğumuzu atmak için şelale sularına kurulmuş masalara geçerek birer bira söyledik. Yalnız suyun ne kadar soğuk olduğunu hesaba katmamıştık. Sevgili yeğenim Aras o zamanlar yolda olduğu için biz annesinin yerine de keyif yaptık.



 Şelalenin konforu mu bilemiyorum uzun süre kalkamadık. Akşam yemeği için Harbiye Kule Restaurant listemizdeydi. Kocaman bahçesi olan bu yer ızgara piliçleri ile ünlü. Hemen ızgara piliçler, humuslar ( son dönemlerde nohut unu kullanılarak humus yapmak çok yaygın. Sipariş verirken humusun neyden yapıldığını mutlaka sorun. Gerçek humus haşlanmış nohuttan yapılandır. Nohut unu ile yapılanlar tam bir hayal kırıklığı), zahterler ve mezeleri söyledik. Yemek esnasında arka taraftaki fasıl gurubu da keyfimize keyif kattı doğrusu.











Eğer yolunuz Hatay’a düşmüş ise oruk, katıklı, çiğ köfte( Araplar çiğ et tüketmedikleri için köftenin etleri pişmiş olarak üzerinde gelir), künefe, humus, zahter salatası bu şekilde mezeleri saymak imkânsız sanırım, bir restauranta oturup mezelerin tadına bakmadan dönmeyin derim. Bu saydığım birçok şey Hatay’a özgü yemekler başka şehirler de bulmanız çok zor, bulmuşsanız bile aynı lezzet yakalamanız imkânsız.  Sevgili kayınvalidem ve kayınbabam sayesinde Hatay mutfağının mezelerinden, künefesine, yemeklerine muhteşem lezzetleri soframızda yer buluyor. Ellerine, kollarına sağlık, bereket olsun.




 Ertesi sabah Hatay’ın enfes çökelek ve zeytin salatalarının olduğu kahvaltıdan sonra Samandağ Çevlik yolunu tuttuk.  Samandağ, Antakya’nın deniz tarafında olup batı kısmında yer alıyor. Etnik olarak AraplarınErmenilerin ve Türkmenlerin yaşadığı bir bölge olmakla beraber Araplar çoğunluğu oluşturur. İnanç olarak ise Nusayri (Arap Alevisi) başta olmak üzere SünniHristiyan Ortodoks, Hristiyan Katolikler ve Gregoryenler gibi çeşitli gruplar bulunmaktadır. Samandağ'daki Arapların büyük bir kısmı Alevi’dir. Arapların içinde Hıristiyan Ortodoks ve Protestan Araplar da mevcuttur. Bunun yanında çok az sayıda da olsa Türkmen ve Türk aileler de bulunur. Ayrıca bölgede bulunan her inançtan insanlar dindar olup dinlerine bağlıdırlar. Samandağ'da herkes birbirinin milliyetine ve dinine büyük saygı gösterir. Diller dillere, çan sesleri ezan sesine, bayramlar bayramlara karışır; en çok bayram burada kutlanır. Samandağ’ın bir köyü olan Çevlik’te masmavi deniz, plajdaki insanlarla kucaklaşıyordu. Bizim rotamız plajın karşısındaki Seleukeia Pieria Antik Kenti idi. Bu antik kent, birçok tarihi eseri de bünyesinde barındırmaktadır. 


Bunlardan ikisi Titus tüneli ve Beşikli mağaradır. Titus Tünel’i, dağdan gelen derelerin ağzında ve bir iç liman olarak MÖ 300'lü yıllarda I. Selevkos Nikator tarafından kurulan, kurucusu Nikator adıyla anılan tarihi kentin liman bölümüne bakmaktadır. Bu limanın dağdan gelebilecek sel sularıyla dolabileceği düşünüldüğünden dolayı, Titus tarafından derenin önü bir duvar ile kapatılmış, duvarın dereden gelen bölümü ile deniz arasındaki dağ delinerek tünel yapılmıştır. Tünelin kapalı bölümü 130 metre uzunluğunda olup, açık alanıyla birlikte toplam 1380 metre uzunluğundadır. Tünelin tamamı "Titus" zamanında tamamlanmıştır. Biz kapalı kısımda 50 metre kadar ancak ilerleyebildik. Tünelde ilerledikçe kaygan zemin yürüyüşü daha da zorlaştırdığı için geri döndük.








Patika yollarda yürüdükçe etrafınızdaki kaya mezarları görmeniz mümkün. Bu kaya mezarların en büyüğü ise halk arasında Beşikli mezar olarak anılan toplu mezarlardır. Bu mezarların Roma döneminde görev yapmış üst düzey yöneticilere ait olduğu düşünülüyor. Mezarların sütunlu yapısı beşiğe benzediği içinde Beşikli Mezar olarak anılıyor.




Seleukeia Pieria antik kentinde birde dilek ağacı buluyorum, hazır bulmuşken de dileğimi tutuveriyorum.



 Dönüşte sahildeki kafelerden birinde oturup denize nazır bir şeyler içip yorgunluk atıyoruz.  


Dönüş vakti yaklaştığı için Hatay’da ki son durağımız olan Antakya merkezdeki Petek Pastanesinin yolunu tutuyoruz. Antakya’ya gelip Hurmalı Kömbe almadan dönülmez. Paketlerimizi hazırladıktan sonra İskenderun’a doğru yola çıkıyoruz.


İskenderun sahilde biraz dolaşıyor sahil kafelerinden bir şeyler atıştırıp sahilde tur için bekleyen teknelere atlıyoruz. Tur ücreti 5 TL. İskenderun sahilini boylu boyuna gezdikten sonra evli evine köylü köyüne diyor tekrardan düşüyoruz dönüş yoluna.    














2 yorum:

  1. Fotoğraflarla birlikte gerçekten çok faydalı bir yazı olmuş dün Hataydan geldim gezdim gördüm ve yazınızı şimdi görüyoru Hataya ilk kez gidecekler için güzel bir kılavuz yazı emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim Cengiz Bey, faydalı olabilirsem ne mutlu.

    YanıtlaSil