HATAY
Adana’da yaşayıp komşumuz Medeniyetler Şehri olarak
anılan Hatay’ın efsanelerini işitmememiz imkânsız. Tarihi ve etnik yapısı,
dillere destan mutfağı, birçok farklı inanca sahip insanların bir arada
yaşaması Hatay’ı çekici kılan özelliklerinden bazılarıdır. Şehrin kuruluşu M.Ö
100 binli yıllara dayanıyor ve bu nedenle de birçok medeniyete ev sahipliği
yapmıştır. Hatay’da Müslümanlık, Hristiyanlık ve Yahudilik başlıca inanışlardır
ve medeniyetler uzlaşmasının yaşandığı örnek şehirdir. Unesco tarafından bu
nedenden dolayı barış kent adayı olmuş ve ikinci seçilmiştir. Eşim çocukluğunun
bir bölümünü burada geçirdiği ve babamın yakın arkadaşları da burada yaşadığı
için Hatay hakkında az çok bildiğim şeyler vardı. Ama uzun yıllar gidip ziyaret
etme fırsatım olmamıştı. Bir hafta sonu abimlerle anlaşıp gitmeye karar verdik.
Cumartesi sabah erkenden yollara düşmüştük biz Adana’dan onlar
Kahramanmaraş’tan çıkmış ve şehrin girişinde buluşmuştuk. Adana’dan giderken
Hatay’ın Belen ilçesinden geçtik.
Dağın
yamacına kurulmuş bu ilçe insanı büyülüyordu. Tepelerdeki rüzgârgülleri ilçenin
manzarasına ayrı bir güzellik katıyor.
Yolun bir bölümünde Amik Ovasının
muhteşem görüntüsü de size eşlik ediyor.
İlk
durağımız Hatay’ın merkez ilçesi Antakya’da bulunan Saint Pierre Kilisesi oldu,
şehir merkezindeki tabelalar kiliseyi kolaylıkla bulmanıza yardımcı oluyor. Kilise
girişinde bekleyen çocuklar size küçük meblağlar karşılığında tarihi hakkında
bilgi vermek için sıradalar.
Manzara
muazzam; nerede ise bütün Antakya ayaklarınızın altında, biraz durup manzaranın
tadını çıkarıyoruz. Kiliseye giriş
ücretli, lâkin Müze kartınız varsa sorun yok, eğer yoksa mutlaka temin
etmelisiniz.
Antakya'daki
ilk Hristiyanların gizli toplantıları için kullandıkları bu
mağara Hristiyanlığın en eski kiliselerinden biri olarak kabul edilmektedir.
Öyle ki bu dine inananlara 'Hristiyan' adının verildiği kilisedir. Kilisenin
içerisinde dağa açılan tüneller mevcut.
Bu
tünellerin bir zamanlar burada toplanan Hristiyanların baskınlar sırasında
kaçmak için kullandıkları sanılmaktadır. Bizde içerisinde biraz ilerleme
çalıştık lakin tünellerin karanlığı insanı ürküttüğü için geri çekildik.
. Kilisenin
yaklaşık 200 metre ilerisinde Haron-Cehennem Kayıkçısı silueti var. Buraya
çıkmak biraz tehlikeli kilisenin karşındaki patika yoldan ilerlemeniz
gerekiyor. Yukarı çıktığınızda ise gördükleriniz sizi büyülüyor.
Bizim ufak rehberlerden aldığımız bilgilere göre M.Ö. 175-164 yılları Helenistik dönemde Antiochus IV.Epiphanes zamanında kentte yayılan veba salgının durdurulması amacıyla tanrılar için yontulmaya başlanmış, veba salgınının durması ile birlikte Mitolojide “Cehennem Kayıkçısı” olarak bilinen kaya kabartması tamamlanamadan yarım bırakılmış.
Kiliseden
sonra zaman geçirmeden Antakya Arkeoloji Müzesi’ne gidiyoruz. Burada da müze
kart iş başında. Müzede sergilenen
eserlerin çoğunluğu, Antakya'nın Roma dönemine ait mozaiklerden oluşmaktadır. Mozaikler
Şehir kazılarında bulunmuş. Özellikle mitolojik eserler görülmeye değer. Ayrıca
müzenin dünyanın ikinci büyük mozaik eserleri koleksiyonuna sahip olduğu
söyleniyor.
Müze
Asi Nehri’nin hemen yanında, ziyaretimiz bitince nehri seyre çıkıyoruz. Yaz
dönemi olduğu için sular çekilmişti ama yine de sıradan bir nehir olmadığını fısıldıyordu.
Asi
Nehrinin üzerinden geçip Uzun Çarşı'ya girdik. Aman yarabbi diyeceğiniz bir
bölgeden bahsetmeye başlıyorum, bayanlar için çok tehlikeli olan bu çarsı,
küçük esnafların yan yana dizilerek bir araya geldikleri bir yer.
Çarşının
içerisinde butikler, tuhafiyeler, zücaciyeler (Adana tabiri ile cıncıkçılar),
aktarlar, künefe malzemesi satanlar ve künefenin kendisini satanlar,
salçacılar, peynirciler, katıklı ekmek ( Antakya’nın geleneksel lezzetlerinden
bir başkası Biberlisi, sadesi, ıspanaklısı, çökeleklisi gibi birçok çeşidi
mevcut) satan dükkânlar, zeytinyağı, nar ekşisi, tepsi kebabı ve kâğıt kebabı
kasapları, defne yağı ve defne sabunu satıcıları, humusçular, Antakya biberi (acı ile arası iyi olanlar
için bulunmaz nimettir yok böyle bir acı desem de yeridir.) ve aklıma gelmeyen bir sürü şeyi
bulabilirsiniz
Abimler
nar ekşisini, biz de çökelekleri çantalara koyduk. Çarşının içinde ki bir
hanımdan da taze Zahter aldık. Karnımızın acıkmasını fırsat bilip Vitamin
kasaba girdik. Kasabın bir de papağanı vardı.
Menümüzde Kağıt kebabı (lehmileverka )vardı. Etlerimizi
mideye indirdikten sonra çarşıda dolaşmaya devam ettik.
Sırada
Anadolu’da yapılan ilk cami özelliğini taşıyan Habib-i Neccar Cami vardı. Şehir
merkezindeki bu cami, Roma dönemine ait bir pagan tapınağının üzerine inşa
edilmiş. Günümüzdeki cami ise Osmanlı dönemi
eseri. Etrafı medrese odaları ile çevrili. Caminin içerisinde Hz.İsa’nın havarilerinden
Yunus (Yuhanna) ve Yahya (Pavlos) ile onlara ilk inanan ve şehit edilen ilk kişi olan
Antakyalı Habib-i Neccar’ın türbesi
bulunur. Bizde türbenin içine girip dua ettik.
Habib-i
Necar aslında bir marangozmuş Hz.İsa’nın havarilerini desteklediği için zulüm
görerek öldüğü yazılı kaynaklarda geçmektedir. Caminin avlusu oldukça ferah
biraz dinlendikten sonra yeni durağımız Hatay’ın diğer bir ilçesi Harbiye.
Ertesi gün Samandağ eteklerindeki Çevlik’e geçeceğimiz için gece Harbiye’de
kalmaya karar verdik. İstikamet Harbiye. Harbiye, güneye doğru Antakya’nın
devamında. Öncelikle kalacak yeri ayarlamalıydık Meşhur Harbiye Şelalelerinin
hemen yanında Özcihan Otel’de kaldık.
.
İlgilenenler için www.ozcihan.com Otel hem temiz, güvenli, rahat oluşu hem de fiyat olarak çok uygun oluşu ile
gönlümüzde taht kurmuştu. Eşyalarımızı bırakıp Harbiye’deki halk arasında
ziyaret olarak tabir edilen Mıkdat El Yemin Türbesi'ne gittik.
Türbe
bir dağın eteğinde gitmek için yaklaşık 1-2 km tek şerit toprak yolda
ilerliyorsunuz. Aşağıya indiğinizde bir şelalenin eteğinde tertemiz bir türbe
sizi bekliyor olacak.
.
Bahçesinde bahurların (bir çeşit hoş kokulu tütsü) yakıldığı, dev kazanlarda
adaklık çorbaların, pilavların pişirildiği huzur dolu bir yer.
Dualarımızı
yaptıktan sonra Harbiye Şelaleleri'ne çıkıyoruz. Burası küçük küçük birçok
şelalenin bir arada olduğu muazzam yer.
İsterseniz
piknik malzemelerinizi alıp masa kiralayabilir, isterseniz de oradaki kafe ve
restaurantlardan sipariş verebilirsiniz. Biz ikinci seçeneği uygulayıp
yorgunluğumuzu atmak için şelale sularına kurulmuş masalara geçerek birer bira
söyledik. Yalnız suyun ne kadar soğuk olduğunu hesaba katmamıştık. Sevgili
yeğenim Aras o zamanlar yolda olduğu için biz annesinin yerine de keyif yaptık.
Şelalenin
konforu mu bilemiyorum uzun süre kalkamadık. Akşam yemeği için Harbiye Kule
Restaurant listemizdeydi. Kocaman bahçesi olan bu yer ızgara piliçleri ile
ünlü. Hemen ızgara piliçler, humuslar ( son dönemlerde nohut unu kullanılarak
humus yapmak çok yaygın. Sipariş verirken humusun neyden yapıldığını mutlaka
sorun. Gerçek humus haşlanmış nohuttan yapılandır. Nohut unu ile yapılanlar tam
bir hayal kırıklığı), zahterler ve mezeleri söyledik. Yemek esnasında arka
taraftaki fasıl gurubu da keyfimize keyif kattı doğrusu.
Eğer
yolunuz Hatay’a düşmüş ise oruk, katıklı, çiğ köfte( Araplar çiğ et tüketmedikleri için köftenin etleri pişmiş olarak üzerinde gelir), künefe, humus, zahter
salatası bu şekilde mezeleri saymak imkânsız sanırım, bir restauranta oturup
mezelerin tadına bakmadan dönmeyin derim. Bu saydığım birçok şey Hatay’a özgü
yemekler başka şehirler de bulmanız çok zor, bulmuşsanız bile aynı lezzet
yakalamanız imkânsız. Sevgili
kayınvalidem ve kayınbabam sayesinde Hatay mutfağının mezelerinden, künefesine,
yemeklerine muhteşem lezzetleri soframızda yer buluyor. Ellerine, kollarına
sağlık, bereket olsun.
Ertesi sabah Hatay’ın enfes çökelek ve zeytin salatalarının olduğu kahvaltıdan
sonra Samandağ Çevlik yolunu tuttuk. Samandağ,
Antakya’nın deniz tarafında olup batı kısmında yer alıyor. Etnik olarak Arapların, Ermenilerin ve Türkmenlerin yaşadığı
bir bölge olmakla beraber Araplar çoğunluğu oluşturur. İnanç olarak ise Nusayri (Arap
Alevisi) başta olmak üzere Sünni, Hristiyan Ortodoks,
Hristiyan Katolikler ve Gregoryenler gibi
çeşitli gruplar bulunmaktadır. Samandağ'daki Arapların büyük bir kısmı
Alevi’dir. Arapların içinde Hıristiyan Ortodoks ve Protestan Araplar
da mevcuttur. Bunun yanında çok az sayıda da olsa Türkmen ve Türk aileler de
bulunur. Ayrıca bölgede bulunan her inançtan insanlar dindar olup dinlerine
bağlıdırlar. Samandağ'da herkes birbirinin milliyetine ve dinine büyük saygı
gösterir. Diller dillere, çan sesleri ezan sesine, bayramlar bayramlara
karışır; en çok bayram burada kutlanır. Samandağ’ın bir köyü olan Çevlik’te
masmavi deniz, plajdaki insanlarla kucaklaşıyordu. Bizim rotamız plajın
karşısındaki Seleukeia Pieria Antik Kenti idi. Bu antik kent, birçok tarihi eseri de bünyesinde barındırmaktadır.
Bunlardan
ikisi Titus tüneli ve Beşikli mağaradır. Titus Tünel’i, dağdan gelen derelerin
ağzında ve bir iç liman olarak MÖ 300'lü yıllarda I. Selevkos Nikator tarafından kurulan,
kurucusu Nikator adıyla anılan tarihi kentin liman bölümüne
bakmaktadır. Bu limanın dağdan gelebilecek sel sularıyla
dolabileceği düşünüldüğünden dolayı, Titus tarafından derenin önü bir duvar ile
kapatılmış, duvarın dereden gelen bölümü ile deniz arasındaki dağ delinerek
tünel yapılmıştır. Tünelin kapalı bölümü 130 metre uzunluğunda olup, açık
alanıyla birlikte toplam 1380 metre uzunluğundadır. Tünelin
tamamı "Titus" zamanında tamamlanmıştır. Biz kapalı kısımda 50 metre
kadar ancak ilerleyebildik. Tünelde ilerledikçe kaygan zemin yürüyüşü daha da
zorlaştırdığı için geri döndük.
Patika
yollarda yürüdükçe etrafınızdaki kaya mezarları görmeniz mümkün. Bu kaya
mezarların en büyüğü ise halk arasında Beşikli mezar olarak anılan toplu
mezarlardır. Bu mezarların Roma döneminde görev yapmış üst düzey yöneticilere
ait olduğu düşünülüyor. Mezarların sütunlu yapısı beşiğe benzediği içinde
Beşikli Mezar olarak anılıyor.
Seleukeia Pieria antik
kentinde birde dilek ağacı buluyorum, hazır bulmuşken de dileğimi
tutuveriyorum.
Dönüşte
sahildeki kafelerden birinde oturup denize nazır bir şeyler içip yorgunluk
atıyoruz.
Dönüş
vakti yaklaştığı için Hatay’da ki son durağımız olan Antakya merkezdeki Petek
Pastanesinin yolunu tutuyoruz. Antakya’ya gelip Hurmalı Kömbe almadan dönülmez.
Paketlerimizi hazırladıktan sonra İskenderun’a doğru yola çıkıyoruz.
İskenderun sahilde biraz dolaşıyor sahil kafelerinden bir
şeyler atıştırıp sahilde tur için bekleyen teknelere atlıyoruz. Tur ücreti 5
TL. İskenderun sahilini boylu boyuna gezdikten sonra evli evine köylü köyüne
diyor tekrardan düşüyoruz dönüş yoluna.
Fotoğraflarla birlikte gerçekten çok faydalı bir yazı olmuş dün Hataydan geldim gezdim gördüm ve yazınızı şimdi görüyoru Hataya ilk kez gidecekler için güzel bir kılavuz yazı emeğinize sağlık
YanıtlaSilTeşekkür ederim Cengiz Bey, faydalı olabilirsem ne mutlu.
YanıtlaSil